Ekber, adı büyük kendi küçücük adam ve gittikçe daha da küçülen hayatın ucu ucunalığında. Her cumartesi işten dönerken onlu paket kibritle eve dönen Ekber. Çekirdek ailesinin...
Gelmeyecektim. Niçin gelmeyecektim? Korktuğumdan mı? Belki… Sonuçta kendime söz vermiştim, Bir daha doğduğum topraklara dönmeyecektim. Ama aksilik işte, otobüsten iniyorum. Asla dönmem, asla yapmam Dediğim her...
Saat yedi. Alarm çalmıştı. Uyanıp elimi yüzümü yıkamış, ardından kıyafetlerimi giymiştim. Anneler çocuklarını öpüp uğurluyordur şimdi. Saat sekiz. Abimin tembihlediği gibi, “Günaydın,” diye bağırmıştım kapıdan girer...
Nereden başlayayım anlatmaya? Annemin dalından düştüğümde beni sarmalayan sıcacık toprağı nasıl betimleyebilirim? O dağ başında, dallarımı okşayan rüzgârın bana verdiği huzuru; ormanın mükemmel kokusunu anlatabilir miyim?...
İnmiş balona benzeyen sarı torbalar camdan aşağı doğru akarken kalkarken ileri doğru yöneldi. Güneş, karşıdan cama vuruyordu. Yüzünü buruşturdu. Mutfaktan bir bez alıp çamaşır suyu koydu...
Dışarda sepken yağan yağmur, pencere kenarından içeriye sızıyordu. Suyun duvardan aşağı akmasını engellemek için pencere önlerine eski havluları tepmişti. Nemin vurduğu tavan yer yer lekeliydi. Nemin...
Boyası aşınmış, menteşeleri paslanmış döküntü bir kapının arkasında duran, her birinin farklı renkte bağcıkları görünen kırk altı numara ayakkabısını giydi. Ayakkabısının kırk altı numara olması yetmezmiş...
KALK Pek muhterem İsmet Özel beyefendi! Bu mektubu size Verona’dan gönderiyorum. İtalya’dan İstanbul’a… Kendimi size tanıtmama müsaade ediniz. Ben Rum Vasili. Vasili Kargapulo. Muş’ta askerlik yaptığımız...
Rüzgarın esintisini suratında hissedince uyanmıştı Macit Bey.Yine odanın penceresi açılmıştı rüzgarın şiddetinden. Mevsimin şiddetli , insanın hiddetli esenini sevmiyordu Macit Bey. Doğruldu yatağından memnuniyetsizce, pencereye doğru...
Elimdeki kalem düşmeye çalışırken son anda kurtardım onu masamın uçurum kenarından. Bu aksiyon uyandırmıştı beni. Tahtada ders anlatan öğretmenim, bu durumu görmezden gelmişti. Normalde çok sinirliydi...
Geçen akşam arkadaşlarla belediye çay bahçesinde toplanmış İstanbul şiirleri okurken seni andık. Ne çok severdin şiir okumayı. Özellikle de Yahya Kemal’in Aziz İstanbul’unu okurken adeta kendinden...
Hayatımda bir değişiklik olsa diyorum. Ama şöyle adamakıllı bir değişiklik. Mesela Kafka’nın Samsa’sı gibi bir böceğe dönüşmüş olarak uyansam bir gün. Kocamın kim bilir hangi iş...
Tek teker üzerinde Üsküdar iskelesine doğru iniyorum. Selanikliler sokağından ana caddeye İkinci Dünya Savaşından fırlamış Chopper tarzı bir motosiklet çıkıyor. Tanıyorum sahibini, bizim eski mahalleden komşu...
Dördüncü kattan aşağıya atlamayı göz alamayınca, merdivenlerden üçer beşer atlayarak iniyorum. Bina kapısının önünde oynayan çocukları çil yavrusu gibi dağıttıktan sonra vızır vızır geçen arabalar arasından...
Köy muhtarı, ihtiyar heyeti ve diğer ileri gelenleri kahvede toplantı halindeydi. Saatlerdir konuşuyor ama asıl konuya giremiyorlardı. Sakin görünmekle birlikte hiç de öyle değildiler. Akıllarını gagalayan...
Yalnızca bulutların arasından yarım yamalak parlayan yıldızların ışığının olduğu karanlık bir gecede, Arit, atının yemini verdikten sonra ahırın kapısını kapayıp saman balyalarına yaslandı. Evet, derin tasvirlerle...
Anlayamıyorum Allah’ım, gerçekten anlayamıyorum bazı şeyleri. Mesela neden her sabah dışarıda dondurucu soğukta tir tir titreyerek otobüs beklediğimi sonra da bütün günümü suratsız, asabi bir sürü...
Beni orada buldular.. Çatlak yerlerine yemek kırıntıları dolmuş kaba bir tahta masanın üzerinde başım bükülmüş gülüyormuşum. Önce korkmuşlar onlar, eşikten güneşin her gün odama düştüğü aynı...