Connect with us

Çeviri Öykü

Abdüsselam el-Uceyli – Atlar Ve Kadınlar

Sâri, kızı Nucud’u Osman ile evlendirdi ve beraberinde düğün hediyesi olarak ağılındaki en iyi at olan Kehla’yı hediye etti. Sâri cömert olduğu kadar inatçı bir adamdı. Kabileler arasında şerefiyle, elindeki atlarıyla ve güzellikte örnek gösterilen kızlarıyla meşhurdu. Çölün efendileri kızlarına talip olmuş, aralarında şanslı olanlar istediğini elde etmişti. Atlarına gelince hiç kimse onlardan bir tay alabileceğini ümit etmezdi. Ancak Osman, ötekilerinin gücünün yetmediğini elde etmişti. Sari’ye gidip en küçük kızı Nucud’u istemiş, ilkin babası da kabul etmişti ancak aşireti engel oldu.

Çünkü; amcaoğulları Nucud ile evlenmek için yarışıyorlardı. Yabancıların ablalarını aldıkları gibi Sari’nin kalan son kızını da almalarına razı değillerdi. Sari’yi gidip gelmelerle teşviklerle ve tehditlerle uzun süre ikna etmeye çalıştılarsa da Sari inat edince kızını Osman’a vermekle kalmayıp yanında düğün hediyesi olarak ağılındaki asil atların en iyisi olan Kehlayı da hediye olarak verdi. Kehla’nın mavimsi gri renkli cildinin üstünde her güneş vurduğunda gümüş gibi parlayan noktalar vardı. Üzerine farklı ışıklar düşünce gökkuşağı gibi renk renk parlardı. İnce boynu ve ince bacakları vardı. Yelesindeki kıllar altın kaplama ipek tellerden örülmüş gibi boynuna doğru yayılırdı. Nucud’un eli kafasında gezdiğinde simsiyah gözleri parlardı. Nucud’un Kehla ile bağı Sari’nin kızını Osman’la evlendirdiği günle başlamıyor bilakis bundan çok daha eski. Çünkü Nucud’un bu güzel ata olan sevgisi daha babasının evindeyken de vardı. Ona şefkat gösteriyor, onu şımartıyordu. Bazısı alnına bazısı boynuna yayılan yele kıllarını örüyordu. Boynuna boncuktan gerdanlıklar takıyordu. Küçük bir kızın kulübesindeki oyuncak gibiydi. Bundan dolayı Kehla, onunla yeni evine getirilince sevincinin sınırı yoktu. Kehla hissettiklerini dile getirebilseydi keyif ve sevinci sahibinden geri değildi.

İşte bu şekilde Osman’ın evi atların ve kadınların en değerlilerini içinde barındırmış oluyordu. Çölde Osman’ın aşiretinin yaşadığı bölgede değerli bir insan ve asil bir at birdi. İşte Nucud ve Kehla da bu insanların gözünde birbirinden ayrı olmayan iki dosttular. İnsanlar onları konuşuyor, ne zaman doğuracaklarını gözetliyor ve onlardan asalette, şöhrette ve aşırı güzellikte birleşmiş birer kız kardeş gibi bahsediyorlardı. Nucud, Osman’a birçok çocuk doğurdu. Kehla da birçok tay doğurdu. Nucud’un çocuklarını ölüm birer birer elinden aldı. Sadece evinin incisi İzzeddin kalmıştı. Kehla’nın da taylarını satın almak için at meraklıları yarışınca bir tek Ekheluleğarr adındaki tay kalmıştı. Nucud kendisi ile Kehla gibi bu tayın İzzeddin’le yakın bir dost olması için kalıp satılmamasına ısrar etmişti. Bu şekilde Nucud ve Kehla bir daha benzeşmişlerdi. Her biri kalan son çocuğunu büyütüyor, üzerine düşüyor ve şefkat gösteriyordu. İzzeddin on yaşına geldiğinde Ekhel iki yaşına gelmişti. Ekhel’de de annesine benzer bir biçim ve güzellik vardı. Ama gümüş benekleri annesininkinden daha fazlaydı. Ayrıca anlında bir beyazlık vardı ki atlardan iyi anlayanlar bunun atın binicisine bir şans getirdiğini söyler ve bu leke asil atlarda yedi nesilde bir çıkarmış. Bundan dolayı Nucud bu tayı oğluna seçmişti. Sanki her birini ötekine emanet etmişti. Bu konuda artık gözü arkada kalmadı ve dostu Kehle ile çocuklarıyla övünerek köşelerine çekilebilirlerdi. İzzeddin ve Ekhel arasındaki bağ da annelerininki gibiydi, daha derindi. İzzeddin ya atının sırtında ya da onu otlatıp ilgilenirken görülürdü. Birçok gece yatağını terk edip Ekhel’in yanına kıvranır, yıldızların altında uyurdu. Ekhel’in benzersiz bir at olacağı görünüşünden ne kadar belliyse İzzeddin’in de Ekhel’in yanında yorgunluğu, ondan uzakta rahata tercih etmesi ve ona ilgisi de ne kadar iyi bir binici olacağını gösteriyordu. İşte bu sebepten hem Nucud’un hem de Kehla’nın içleri rahattı ve çocuklarının emin ellerde olduklarından emindiler. Her biri kendi köşesine çekilmiş neredeyse aralarındaki bağ kopmak üzereydi. Ta ki Tarad Günü olanlar olana kadar.

Tarad, kabilelerin her bayram sabahı şehrin geniş meydanında düzenledikleri iyi atları koşturdukları bir festivaldi. Biniciler on günler öncesinde atlarını provalarla bu güne hazırlardı. İnsanlar merakla ve sabırsızlıkla bu günü beklerdi. Bu yıl birinciliği arzulayan yarışmacıların arasına bir kişi daha katılmıştı. O da tayı Ekhel’in üzerinde İzzeddin’di. İzzeddin izleyicilerin gözünde erkeklerin tezahüratlarla cesaretlendirdiği, kadınların kem gözlerden sakındırdığı bir çocuk olarak görülse de öteki binicilerin gözünde küçümsenmeyecek bir biniciydi. Soğukkanlı, kendine güveniyor ve oturduğu eyere iyice yerleşmişti. Altındaki Kehla’nın tayı Ekhel’di.

Meydandaki kısa dönüşleri insanların beğenisini ve hayretini celbediyordu. Toplanan kabilelerin binicileri arasında kaçıncı olacak merakla bekliyorlardı. Ancak kader bu küçük biniciye kimsenin hesap etmediğini hazırlamıştı. İki binici bir tur yarışmak için koşuya başladılar. Arkalarından İzzeddin onlara yetişmek için atını sürmeye başladı. Tam istediği şeye ulaştığı esnada öndeki iki binicinin atlarının boyunları birbirine değecek kadar birbirlerine yaklaştılar. İnsanlar izledikleri yerden birden bağrışmaya başladılar. İzzeddin atıyla onlara ulaşıp aralarına girmişti. Bir at kişnemesi yükseldi ve ortalığı toz duman kapladı. Toz dinip yarış alanı görününce İzzeddin’in yere yığılmış bedeni ruhunu teslim etmişti. Ekhel İzzeddin’in başında durmuş halhallı toynağıyla toprağı eşeliyor, dudaklarını binicisinin üzerinde gezdiriyor ve kısık bir sesle kişniyordu. Cesedin etrafındaki biniciler bunun ağlamaklı, kalpleri parçalayan inlemeler olduğunu anladılar. Kader parmağını Nucud ve Kehla’nın yavrularının arasındaki bağı koparmak için koydu. Osman, Ekhel’ın gözüne görünüp acı hatıralara sebep olmasına dayanamadı. Onu elinden çıkardı. Ama Nucud Kehla’nın uzak kalmasına dayanamazdı. Uzun süredir eskisi gibi olmayan bağları şimdi yeniden oluşmaya başladı ve eskisinden farklı bir hal aldı. Nucud eskisi gibi Kehla’nın yelesini örmüyor veya onu şımartmıyor. Çünkü ikisi de yaşlandı. Hem İzzeddin’in başına gelenler Nucud’u yataklara düşürdü. O da Kehla’dan uzak kalmamak için onu kapısının önüne bağlamıştı. Gün geçtikçe Nucud eriyor. Yatağından Kehla’ya bakışlar atıyor, atı da ona derin bakışlarla karşılık veriyor. İnsanların bu atın ona olan olayları hatırlatıp hüzünlendirdiğini ve onu uzaklaştırmasını söylemelerine kulak asmıyor çünkü atının neler hissettiğini biliyordu. Gün geçtikçe eriyor ve daha çok atına bağlanıyordu. Nucud’un artık güçten tamamen düştüğü, yatalak olduğu son demlerde kadınla Kehla ile arasına bir perde çektiler aralarındaki bağın perdeyle kesilmeyeceğini bilmeden. Nucud ruhunu teslim ettiği vakitlerde Kehla yere yığıldı. Zarif boynu kafasını taşıyacak güçte değildi artık. Sokaklarda “Sari’nin paha biçilmez atı Kehla, Sari’nin kızı Nucud’un öldüğü an öldü.” diye konuşuluyordu. Osman’ın evine beraber girdiler, beraber çıktılar. Olayın garipliği çevrede yayıldı. Orada değerli bir insan ve asil bir at bir tutulurdu. Değerli kadınların ve atların benzer olduğu o yerde.

*Çeviri: Ziyaeddin Boztepeli

Abdüsselam El Uceyli, Atlar Ve Kadınlar, Dar’ul Edeb Yayınları, Beyrut, Birinci Baskı,1965,s7-12

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir