Connect with us

Röportaj

Ahmet Karadağ – Dirlik Düzenlik Apartmanı

Soru:1 Prelude (yani giriş) kısmında apartmanı tarif ediyorsunuz. “Cumhuriyet kadar yorgun” diyorsunuz. Coda kısmında da “bir daha hiçbir zaman dirlik ve düzenlik içinde olmayacak bir apartman” deniliyor. Bu apartman bir Türkiye resmi gibi. Yine de ayarında politik bir apartman, ayarında muhafazakâr, ayarında seküler. Temayı oluştururken nelere dikkat ettiniz?

Cevap 1: Cumhuriyet kadar yorgun bir apartman diyerek başlıyor Dirlik Düzenlik Apartmanı, yüzyıllık cumhuriyetimizin yorgun olduğunu, yorgun düşürüldüğünü görüyorum. Bu apartmanda öyle şeyler yaşanıyor ki, bir daha oraya dirlik ve düzenliğin gelmesi mümkün olmaz gibi geliyor bana. Farklı dünya görüşlerine ve sosyal sınıflara sahip insanların oturduğu bu apartmanda tıpkı ülkemizde olduğu gibi, herkes kendisi gibi olmayandan nefret ediyor, ötekileştiriyor ve mümkünse zarar veriyor. Mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın karakterlerle oluşturmaya çalıştığım kurguda ülkenin içler acısı halini fotoğraflamaya çalıştım.

Soru:2 Öykü kitabınız adeta şairler ve yazarlar galerisi gibi. Öykü başlarındaki alıntılar dikkat çekiyor. Küçük İskender ile başlıyor. İsmet Özel, Atilla İlhan, Orhan Veli, Ahmet Telli var. Birbirleriyle ayrı fikirlerin, dünyaların insanları, hele ki İskender ile İsmet Özel bambaşka dünyaların insanları. Bunları bir arada görmek elbet güzel fakat merak ettiğim bunların kullanımı. Sanki o binanın içindeki farklı fikirden ve dünya görüşünden insanların yaşantılarına uygun bir tema gibi şairler seçilmiş.

Cevap 2: Her bir öyküde öykünün ruhuna ve başkarakterinin hikâyesine uygun şairlerin şiirlerinden bölümler aldım. Aynı zamanda o şiirlerin anlattığı şeylerin de öyküde tam anlatmayı istediğim ruh haline uygun olmasını istedim. Bir tarikat evinde kalan öğrencinin öyküsüne İsmet Özel’den bir şiirle başlarken, siyasi bir kaçağın şiirine de hayatında mahpusluğun ve kaçaklığın olduğu bir şair olan Ahmet Telli’den bir şiir seçtim. Ayrıca öykünün en yakın olduğu edebi türün de şiir olduğunu düşünüyorum ve öykülerimde bu kardeşliği hissettirmek istedim.

Soru:3 “Dirlik Düzenlik Apartmanında ” yaşayan insanların ortak noktaları var. Belki de komşu olmanın gereği belki de sizin tahayyül dünyanızın eseri. Bu ortaklaşmanın en bariz örneği “Selvi Boylum Al Yazmalım”. Bunu seçerken tema mı göz önünde bulunduruldu? Yani; Türkiye’deki farklı siyasi ve dünya görüşlerine sahip insanların nerdeyse çoğunun sevdiği bir film. Bu filmin tüm öykülerde yer almasının sebebi var mı?

Cevap 3: Dirlik Düzenlik Apartmanı kitabımdaki öyküler aynı apartmanda aynı zaman diliminde aynı dış etkilere maruz kalmış altı kahramanın olaylara yaklaşımlarının, dünya görüşlerine ve sosyal sınıflarına göre nasıl farklılaşabileceğini de anlatıyor kısmen. Selvi Boylum Al Yazmalım bu ülkede en çok izlenen, bilinen ve sevilen sinema filmlerinden biri ve filmin konusu aşk, ihanet, sevgi, sadakat gibi herkesçe farklı değerlendirmeye müsait olduğu için bu apartmandaki kahramanlara çok uygundu. Felsefe hocası Suna, Türkan Şoray’ı (Asya) haksız bulurken –ki neden haksız bulduğunu çok iyi gerekçelendiriyor-, eski imam Şaban bambaşka bir açıdan olaya yaklaşıyordu. Bu açıdan kitaptaki öykülerde yapmayı tasarladığım şeye en çok hizmet eden film olduğu için Selvi Boylum Al Yazmalım’ı tercih ettim.

Soru:4 “Ben Oyalarım Hatıraları” öyküsünde imla kurallarının dışına çıkılmış ve noktalama işaretleri, büyük harf hiç kullanmamış. Necip Tosun ‘’Öykücülüğümüzün yenilikçi çıkışlarla zenginleşeceğine, özgün anlatım olanaklarına kavuşacağına kuşku yoktur,’’ demektedir. Genel olarak tematik öykülerinizde baktığımızda klasik öykü tarzının dışına çıktığınız tek öykü diyebiliriz. Edebiyat alanında önemli olan,  edebî metinlerde ne anlatıldığından çok nasıl anlatıldığıdır. Bunu tercih etme sebebiniz ne?

Cevap 4: Kitaptaki altı öykü arasında en ayrıksı duranı, haklısınız ilk öykü olan “Ben Oyalarım Hatıraları” adlı öyküydü. Çünkü öykü kahramanı da diğer kahramanlardan farklıydı. Eski bir ressam olan Aysel şizofren bir kadın. Şizofren bir kadını anlatan bir öykünün, kahramanına benzer şekilde şizofrenik bir yazım tarzı olması gerektiğini düşündüm. Kuralsız, imlasız, fikir uçuşmalı, halüsinasyonlu, başı sonu belli olmayan, coşkulu bir anlatımı olsun istedim yazarken de. Okunmayı biraz zorlaştıracağını öngörebiliyordum ama birçok okur tarafından da onaylandığı üzere kitaptaki öyküler arasında en sevilen öykü olacağından da kuşkum yoktu. Aysel’in aşk yüzünden yavaş yavaş delirişini anlattım deli Aysel’in ağzından. Güzelce, tatlı tatlı delirttim Aysel’i.

Soru: 5 “Ben Oyalarım Hatıraları” ve “İnce Olur Genç Kızların Tabutları” öykülerinde günümüz kadınlarının en sık karşılaştığı cinsel ve fiziksel şiddet, psikolojik sorunlar ve travmalara maruz kalmış ve erkek himayesindeki çaresiz kadın profilleri göze çarpmakta. “Şu Anda Ölmek Yeni Bir Şey Değil” öyküsünde ise hayatın getirdiği zorluklar karşısında daha güçlü, kendi ayakları üstünde durabilen kadın profili ile karşılaşıyoruz. Kadın ve kadın sorunları, estetik ölçülere bağlı kalınarak ele alındığında dikkat çekici olabilmektedir. Edebiyatınızın merkezine iki farklı kadın profili konumlandırarak kadın algısını ve değişen konumunu gözler önüne sermektesiniz. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nedir.

Cevap 5: Kadın sorunu benim de öykülerimde yer verdiğim bir konu. Bu sorun toplumsal cinnetin, zorbalığın en görünen yüzü olduğu için son yıllarda daha çok konuşulmaya başlandı. Bir çeyrek asırdır hangi seviyede olursa olsun gücü eline geçirenin kendisinden daha zayıf olanı barbarca ezmesi olarak tanımlanabilecek sosyal bir kriz yaşanıyor ülkede. Büyük kardeş küçüğünü, anne çocukları, baba hepsini, amir memurunu, erkekler kadınları, güçlü kadınlar zayıf kadınları, polisler göstericileri, gardiyanlar tutsakları, yerli olan mülteciyi, iktidar muhalifi diye sıralayabileceğimiz bir şiddet ve zulüm sarmalı var. Öykülerimde aslında her kesimden zulme ve ayrımcılığa uğrayanları yansıtmaya çalıştım. Elbette en bariz olanları Aysel ve Süheyla oldu, hem fiziksel hem de cinsel tacize uğrayan bu kadınları anlatarak bu şiddeti bir kez daha dikkate getirmeye çalıştım.

Soru:6 Öykülerinizde toplumcu gerçekçi anlayış ve geriye dönüş tekniğiyle zengin bir teknik kullanmaktasınız. Masalsı ve sade anlatımlarınızla metni dar bir yelpazeden kurtararak karakterin psikolojisini ve ruh hâlini çözümleyerek okuyucunun metne farklı bakmasını sağlıyorsunuz. Söylemek istediğim öykülerinizin temasıyla alakalı. Birinci, ikinci ve diğer öyküleri okuduğumuzda öykülerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu görüyoruz. Her ne kadar bilinçli olarak yapılsa da her öyküde kar, kalorifer, sokak lambasının altındaki üç adam, bozacı ve Selvi Boylum Al Yazmalım var. Örneğin birinci öykünün sonu ikinci öyküyü haber veriyor. Daha sonraki öykülerde sıralama değişse bile okuyucu bir sonraki öyküyü tahmin edebiliyor. Bunun okuyucunun merak duygusunun etkilediğini düşünüyor musunuz?

Cevap 7: Öncelikle sorunuzun başındaki iltifatlarınız için teşekkür ederim. Bu kitaptaki öykülerde zaman ve mekân ortaklığı olduğu için birbiriyle bağlantılı öyküler aslında. Bu anlamda bazı okurlar tarafından bu kitap format olarak öykü kadar romana da yakın bir kitap olarak da değerlendirildi. Aslında kitaptaki öyküler her biri bağımsız bir öykü olmasına rağmen hepsi bir araya gelince de bir bütün oluşturuyor. Öykülerin kitaptaki yerlerini değiştirsek ya da birini çıkarıp başka bir mecrada yayımlasak o öykü yine öykü olarak ayakta kalabilecektir. Bu tematik bütünlük nedeniyle öyküler birbirini haber veriyorlar gibi görünse de her bir kahramanın ruh dünyasıyla ve geçmişiyle oluşturmaya çalıştığım farklı kurgular nedeniyle okurdaki merak duygusunu korumaya çalıştım. Mesela Mümtaz Hoca ile eski cami imamı Şaban birbirinden farklı dünyalarda yaşamaktalar ve birazdan yaşayacakları açısından öngörülebilir olmadığını düşünüyorum

Soru:7 Bir önceki soru üzerinden devam edelim. Öykülerinizde ülkemizin son yallarının genel bir özetini sunmuşsunuz adeta. Ülkemizde yaşanan güncel ve sosyal olaylar, darbeler, sıkıyönetim, faili meçhuller ve birçok olay. Orhan Veli’nin şiiri ile alıntı yapayım. (Alıntılarla zenginleştirilmiş bir metne uyacak nitelikte olsun ) Birdenbire/Birdenbire/Her şey birdenbire oldu/Kız birdenbire, oğlan birdenbire/Yollar, kırlar, kediler, insanlar/Aşk birdenbire oldu /Sevinç birdenbire. Dirlik Düzenlik Apartmanında birden bire mi oldu? Tematik bir çalışma mı yapmak istediniz. Yoksa öyküleriniz farklı dönemlerde mi yazdınız?

Cevap 7: Bu öyküler yaklaşık bir yıllık bir sürede yazıldı ve daha önce hiçbir yerde yayımlanmadı. Öyküleri yazma sıramla kitaptaki sıraları farklı oldu. Bu kitaptaki ilk yazdığım öykü Dr. Levent’i anlattığım “Devriyeler Basılmış Karartılmış Evleri” isimli öykü oldu ama kitapta son sırada yer aldı. Ülkede yaşanan siyasi çalkantılar nedeniyle ben de bir süre Dr. Levent gibi suçsuz olduğumu düşündüğüm ve büyük bir haksızlığa uğradığımı bildiğim için polisten kaçıp böyle bir apartmanda yaşamıştım ve o dönemlerde böyle bir siyasi kaçağı yazma fikrini kafama koymuştum. Dr. Levent’in kaldığı bu apartmanda yeni karakterler oluşturdum, tıpkı Dr. Levent gibi haksızlığa uğrayan ya da ona haksızlık yapanlar gibi karakterler. Elbette öyküler siyasi öyküler oldu ama hamasetten, göze sokmaktan, acıyı sıradanlaştırmaktan kaçınarak yazmaya çalıştım öyküleri. Başarabildim mi bilmiyorum, takdir okuyucunun.

Soru:8 Hekimlik yaptığınızı biliyoruz. Öykülerinizde de mesleğinize dair emareler bulmak mümkün. “Çeşme Var Kurnası Murdar” öykünüzde tıbbiyeli iki genci ve “Devriyeler Basıyor Karartılmış Evleri’’ öyküsünde ise büyük cadı avından kaçan doktorun öyküsünü görüyoruz. ( Cümle içinde ‘’doktorların edebiyata çok yatkın olduklarını söylemişti.’’ Sözü geçmekte) O Henry ‘’Masa başına oturup düşünmekle yaşamın gerçeklerini dile getiren bir öykü yazamazsınız. Sokaklara, insanların içine dalmalısınız ve halkla konuşup gerçek yaşamın akışını ve yürek atışını duymalısınız’’ diye bir öykü yazarının dürtüsü anlatmaktadır. Mutlaka sizin de üniversite dönemlerinize ait anılarınızın veya hekimliğinizin öykücülüğünüze etkisi olmuştur ya da mesleğinizin öykücülüğüne nasıl etkisi oldu?

Cevap 8: Yirmi beş yılı aşkındır çocuk hekimliği yapmaktayım, hekimliğin genelde sanata ve özelde de yazmaya yatkınlık sağladığını düşünüyorum. Çocuklarla uğraşmak şiirle uğraşmaya benziyor. Çocukların saflığı ve dürüstlüğü beni çok etkiliyor. Çocuklar şiirsel bir dünyada yaşıyorlar ve büyüdükçe bu özellikleri kayboluyor. Mesela hangi büyük insan saatlerce bir karınca yuvasını izler, hangi yetişkin tellere takılmış bir uçurtmaya şaşkınlıkla bakar? Geçenlerde yaklaşık üç yaşındaki bir hastamı muayene ettikten sonra tam çıkarlarken, maskemi çıkarıp “İpekciğim ilaçlarını güzelce iç ve hemen iyileş, olur mu kuzucuğum” dediğimde, daha önce maske nedeniyle görmediği ve maskeyi çıkarınca görüp şaşkınlığa düştüğü beyaz sakallarıma gönderme yaparak “Tamam doktor dede içerim,” dedi. Annesi panik yaptı, “kızım doktor dede değil, doktor amca” dese de İpek bana kralın çıplak olduğunu söylemiş oldu.

Soru: 9 Kitabınızın arka kapağında ‘’insanlığın kadim konularının tehlikeli sınırlarında gezdirirken, bir taraftan da onları ülkenin güncel sosyal ve siyasi sorunlarına klişelere kaçmadan, sloganlara başvurmadan usul usul dokunuşuna tanık kılıyor.’’ yazmaktadır. Leonard Cohen, yazarların “Yazdıkları bir yazıya veya söyledikleri bir söze gelebilecek tepkilerden ne kadar çekindiklerini, bundan nasıl endişe ettiklerini hiçbir zaman itiraf edemezler.” Demektedir. Bazen yazarlar çeşitli baskı ve yıldırmalarla sosyal, dilsel, kültürel ve politik anlamlarda kendisini sansürleme evresine geçmiş oluyor. Bir yazar okuyucunun isteklerine gör mi yazmalı yoksa kendi fikri ve düşünceleri ekseninde mi yazmalı?

Cevap 9: Evet söylediğiniz üzere yönetimler otoriterleştikçe kaba sansür ve daha da fazla olmak üzere oto-sansür yaygınlaşır. Bir korunma refleksi olarak yazar yazdıklarının başına iş açmaması için belki de farkında bile olmayarak tatlı sulara, susuz sabunsuz alanlara doğru çekilir. Oto-sansürün temel sebebi okurlarından gelen baskıdan ya da talepten daha ziyada hapis korkusu, işinden atılma veya yayınevi tarafından reddedilme gibi çok daha temel korkulardır. Böylelikle o korkunun kaynağı olan güç de istediğine kavuşur, yani iktidarını sarsacak fikirlerin yayılmasını hiç güç kullanmadan bizzat o yazarın eliyle engeller. Tüm dünyada bu böyle olmuştur ve olmaktadır. Yazara düşen görev söylenmesi gereken şeyleri zekice söyleyerek halkına sorumlu olduğu görevi yerine getirmektir. Eh, işin sonunda her şeye rağmen bir tehlike söz konusu olursa da mızmızlanmadan bu sonuca katlanmalıdır.

Soru: 10 Son olarak ne söylemek istersiniz. Teşekkürler.

Cevap 10. Böyle bir söyleşiye beni davet ettiğiniz, değerli okurlarınıza kendimi ve kitabımı anlatma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım okurlar için de faydalı bir söyleşi olmuştur.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir