Connect with us

İnceleme

Ahmet Karadağ “Dirlik Düzenlik Apartmanı”

Günümüzde Türkiye tipi “toplumcu gerçekçi” edebiyatı ve birçok yazarları, edebiyat alanının dışına savrulurken Ahmet Karadağ toplumcu gerçekçilik akımının Türk edebiyatındaki en yetkin isimlerinden olan Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi güçlü gözlemcilik kabiliyeti sayesinde, Dirlik Düzenlik Apartmanı isimli öykü kitabındaki öykülerle toplumsal bir meseleleri odağa aldığı görülmektedir. Yazar, bu sayede toplumcu gerçekçiliğin de sınırlarını aşarak gözlemci ve eleştirel gerçekçiliğe de ulaşabilmiştir.

Yaşar Kemal’in, “Neden hep yoksulluk üzerine yazıyorsun?” sorusuna: “Bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, yazar değil insan bile olamaz.” demektedir. Ayrıca; Bekir Yıldız Sabahattin Ali’yi Anma Konuşmasında ‘’Burada şu önemli gerçeğin de altını çizmekte yarar görüyorum: Edebiyat, ideolojik mücadelenin dolaylı araçlarından biridir. Zamana ve koşullara bağlı bir biçimde öne çıkar veya ikinci plana düşer. Ama ideolojik mücadeledeki yeri ve önemini hiçbir zaman için yitirmez… Gün gelir, ideolojik mücadelenin doğrudan yürütüleceği araçlar oluşur, oluşturulur. Edebiyat ikinci plana düşer. Ama edebiyatçı yine kavgasını sürdürür ve bu böylece sürüp gider. Edebiyatın ve sanatın belirli bir misyonu olduğunu düşünen Sabahattin Ali sanat bütün teferruatıyla hayatı ihtiva etmeli, insanda yaşamak, insan gibi yaşamak, daha iyiye, daha yükseğe, daha temize doğru koşarak yaşamak arzusunu, hatta ihtiyacını uyandırmalıdır. Hulasa sanat gaye değil vasıtadır. Gaye hayattır.” demektedir. Yani; “sanatçının gayesi bütün teferruatıyla insan hayatıdır” demektedir. Ayrıca Sabahattin Ali Bahtiyar Köpek Adlı öyküsünde ise “Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin? “Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? diyorlar yazmaktadır.1945 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel‟e yazdığı bir mektupta “Her şeyden evvel, bütün insanları ve bilhassa bu yurdun dört bucağında, sekiz yüz yıldan beri hemen hiç değişmeyen bir hayata rağmen, içinde tükenmez manevi hazineler taşıyan bu milleti delice seviyordum’’ diye yazmaktadır. Bu sebeple Sabahattin Ali, eserlerinde Anadolu insanının yol, su, toprak, işsizlik, ağalık düzeni, bürokratik baskı, sağlık gibi sorunlarını ortaya koymuş ve bu sorunları bir sanatçı gibi görmüş ve hikâyeleştirmiştir. Dirlik Düzenlik Apartmanı’ndaki öykülerde Ahmet Karadağ’ın gayesinin hayat olduğunu söyleyebiliriz. Karadağ aynı zamanda toplumsal ve sosyal meseleleri de odağa alarak toplumun gerçeklerini yansıtırken yalın, kolay ve anlaşılır bir dil kullanan yazar akıcı, çarpıcı ve özgün bir üslupla, derin psikolojik çözümlemeler yapmaktadır. Metinde karşımıza çıkan dilin kullanımı, yani üslup ya da metnin kurgusu ve kullanılan geriye dönüş tekniği gibi zengin teknikle yapıtın özünde var olan özelliklerin o metnin estetik değerini bizlere gösteriyor.

Kitaptaki bütün öyküleri okurken adeta toplumsal, siyasal yaşamımızın çarpıklarını, günümüz insanımızın durumunu okuruz. Güçlü bir gözlem gücüne sahip ve yaşadığı toplumu iyi analiz eden toplumcu gerçekçi bir yazar olarak Karadağ, toplumun içinde bulunduğu süreci ele alarak insanın toplumsal ilişkileri içinde inceleyerek, sosyal hayattaki gerçekleri ve çarpıklıkları saptayarak, toplumcu gerçekçi felsefi bir anlayış ile bu gerçekler üzerinde yoğunlaşmıştır. Toplumda yer edinememiş insanları, toplumu sömüren din tüccarlarını, kadın şiddetini ve toplumun değerlerini ayaklar altında çiğneyen çarpık düzeni gözler önüne sermektedir. Ayrıca tematik olan öykülerde sıradan insanların acılarını, sevinçlerini, özlemlerini, düşlerini, düş kırıklıklarını, toplumda yaşanan çatışmaları, düzensizlikleri, zengin fakir, güçlü güçsüz, halk-yönetici, aydın ve cahil gibi konuları edebi süzgecinden süzüp gerçekçi eleştiri ile yaşananları gözler önüne sererek okuyucusuna edebi bir doyum sunmaktadır.

Böylelikle; Karadağ, Dirlik Düzenlik Apartmanı bir manifesto niteliğinde olmakla beraber bir toplum eleştirisi niteliği taşımaktadır. Aslında Dirlik Düzenlik Apartmanı ülkemizin genel bir özetidir. Memleketimden insan manzaraları olarak sahneler. Darbe, sıkıyönetim, faili meçhuller, kabadayılar, kadın şiddeti, cinsel istismar ve dini cemaatler. Ahmet Karadağ Prelude-Coda (giriş-final) kısmında ‘’ Dirlik Düzenlik Apartmanı’nı tanımlarken ‘’Bir apartman burası… Ankara’nın Cumhuriyet kadar yorgun bir semtinde, nice darbeler, ayaklanmalar, sıkıyönetimler, ölümler, cinayetler, faili meçhuller görmüş, yıllar boyu en pespaye eğlence mekânlarına, sefil öğrenci evlerine nazlanmadan gönül açmış Cebeci’de eski, köhne, karanlık bir apartman’’ diye yazmaktadır. Kitaptaki öykülere gelecek olursak ilk bakıldığında tematik öyküler olduğu görülmektedir. Bütün öykülerde başlangıç kısmında kar, çalışmayan kalorifer, öykünün gelişme kısmında sokak lambasının altında üş adam ve sona doru bozacı ve Selvi boylum Al Yazmalım ile karşılaşıyoruz. Her ne kadar tematik öyküler olarak görülse de bir birinden ayrı olarak okunduğunda kendi başlarına ayakta kalabilecek öyküler. Genel olarak roman ekseninde de değerlendirilebilir. Daha çok uzun öykü, ya da öyküden biraz uzun, romandan azıcık daha kısa olan Novella denilebilir. (Öykü kitabı olarak belirtildiği için biz öykü üzerinden değerlendirmemiz) Kitabın sonuna geldiğimde güzel bir roman olabilir hissi oluşmuştu. Kitapta altı öykü yer almakta. Öykülerin başlarında yapılan alıntılar adeta şairler ve yazarlar galerisi niteliğinde. Alıntılarda Küçük İskender, İsmet Özel, Atilla İlhan, Orhan Veli ve Ahmet Telli gibi isimler var. Ayrı fikirlerde olan şairlerin alıntılarıyla aynı apartmanda yaşayan farklı dünyalardaki insanların hayatları bağdaştırılmış.

Ben Oyalarım Hatıraları

Dirlik Düzenlik Apartmanı Kitabındaki bütün öykülerde sade ve anlaşılır bir dil kullanan yazar hepimizin bildiği şeyleri hepimizin anlayacağı biçimde derli toplu söylemiş. Ben Oyalarım Hatıraları kitaptaki tematik öykülere bakıldığında diğer öyküler arasında en aykırı olan öykü. İmla kurallarının dışına çıkılmış ve büyük küçük ve hiçbir noktalama işareti kullanılmamış. Öyküde genel bir yoğunluk hâkim. Masalsı bir anlatım tarzı ile eski bir ressam olan karakterin aşk ve aile yaşamında karşılaştığı sorunlar karşısında şizofren bir insana dönüşmesini anlatıyor. Tolstoy, klasikleşmiş romanı Anna Karenina’ya şu vurucu cümle ile başlar: “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür.” Tolstoy bu giriş cümlesi ile mutsuzluğun mutluluğa göre daha özgün bir yapısı olduğunu, dolayısıyla da onu daha anlatılmaya değer bulduğunu söylemiş olur. Dolayısıyla mutluluk, insan hayatında en arzu edilen durum olsa da, edebiyat için kısır bir konudur. Mutluluk ideal ve sıradan olandır. Edebiyat ise sıradanlığı kıranın veya kırmanın peşindedir. Yazar ile yapılan söyleşide ‘’ Öykü kahramanı diğer kahramanlardan farklıydı. Şizofren bir kadını anlatan bir öykü. Şizofren bir kadını anlatan bir öykünün benzer şizofrenik bir anlatımla anlatılması gerek. Kuralsız, imlasız’’ demektedir. Her ne kadar karşılıksız aşk karşısında karakterin delirmiş olduğunu düşünsek de karakterin şizofren bir kişiliğe bürünmesinin altında çocukluğunda ve gençliğinde yaşamını sürdürdüğü çevrede maruz kaldığı birçok olayın şahitliği ile insanî ve toplumsal olarak aile içi görülmeyen psikolojik şiddetin meydana getirdiği sonuçları sonunda benliğini kaybeden bireylerin psikolojisi anlatılmaktadır.

İnce Olur Genç Kızların Tabutları

İnce Olur Genç Kızların Tabutları öyküsü geçmişte ve gelecekte hala çözülmemiş sorun olan kadınlarımızın durumunu gözler önüne sermektedir. Şiddet ne yazık ki insanlık tarihinde, yaşamın politik, ekonomik, sosyal ve psikolojik tüm alanlarında çeşitli biçimlerde yaşana gelmiş olgu ve sorunlardan biridir. İnsanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal düzeyde farklı boyutlarda görülen şiddet, kimi zaman fiziksel kimi zaman da psikolojik düzeyde kendisini göstermiştir.

21. yüzyıl toplumlarında özelliklede ülkemizde kadının değersiz, önemsiz olarak görülmektedir. Toplumuzda insan yerine konmayan kocalarından şiddet gören, her gün ölüm korkusu ile yaşayan ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen, yaşam hakkı erkekler elinden alınan kadınlarımızın sorunları gün geçtikte artmakta. Kadının tabiatı gereği erkeğe göre fiziki olarak zayıf olduğundan öyküde kadın bedeni üzerinde yapılan sömürünün dışında aile içi şiddet ve cinsel istismar anlatılmaktadır. Edebiyatın eğitici ve öğretici yönünü yoğun bir şekilde kullanan Karadağ Toplumcu gerçekçi anlaşış ekseninde toplumuzun kanayan yarası kadın şiddeti ve cinsel istismara neşter vurmaktadır.

Şu Anda Ölmek Yeni Bir Şey Değil

Karadağ, toplumsal ve sosyal meselelerle toplumun gerçeklerini yansıtırken Şu Anda Ölmek Yeni Bir Şey Değil öykünendeki metinlerde toplumsal mesellerin dışında aşk, aile, yalnızlık, kadın-erkek ilişkileri, birey-toplum ilişkisi gibi olayları etkili bir dil ve üslupla okuyucuya iletmektedir. Öyküde emekli öğretmen Mümtaz karakterini hem içsel dünyasını hem de bulunduğu toplumsal bağlam içinde işlemiştir.  Yalnız, kendine ve topluma yabancılaşmış hikâye kişilerinin bireysel hayatlarında yaşadıkları sıkıntılar, sarsıntılar aynı zamanda akıcı, çarpıcı ve özgün bir üslupla, derin psikolojik çözümlemeler yapmaktadır. Böylelikle yazar  aile, çevre ve toplumun insan üzerindeki etkisini ve insana özgü bir gerçekliği metinsel gerçeklik düzleminde bireyin psikolojisini bütün çıplaklığıyla yansıtarak Toplumda sıradan olan bireylerin yalnız, mutsuz ve hüzünlü dünyasıyla baş başa bırakıyor okurunu.

Elleri Telefona Kendiliğinden Uzanıyor

Elleri Telefona Kendiliğinden Uzanıyor öyküsü din ve toplum ilişkisini anlatan bir öykü. Din, incelenip araştırılması en zor konular arasında yer almaktadır. Din, toplumun bütün alanları üzerinde etkili olduğu gibi toplum da aynı şekilde dini her yönüyle etkisi altına alır. Öyküde halkı maddi hem de dini değerlerini sömüren sahtekârları, dini değerleri suiistimal eden şarlatanları ve kişiliklerine ayna tutan metinler olarak karşımıza çıkıyor. Marx, çaresiz kalan bireylerin dine sarıldığını söylemektedir. Ayrıca İtalyan Machiavelli ise siyaset ve dini hakkında “Amaca ulaşmak için her şey mubahtır” demektedir. Karadağ din ve siyaset arasındaki ilişki özetlemektedir. Toplumsal hayatta önemli yer tutan dininkonomik ve sosyal yapısını Şaban karakteriyle anlatmaktadır.

Çeşme Var Kurnası Murdar

Çeşme Var Kurnası Murdar öyküsünde yazar din ve maneviyat alanındaki duyarlıklarla beslenen dini grupları masaya yatırıyor. Tarikat ve cemaat formunda kendini gösteren bu yapıların toplum üzerindeki nüfuzlarını klişe ve sloganlara kaçmadan tüm çıplağıyla göstermektedir. Anadolu coğrafyasında sekiz- on çocuklu yoksul ailelerin çocuklarının bu dini yapılara mahkûm edilmesini ve çocuklarının bu tarikat evlerinde özgür düşünceye ve öz eleştiriye imkân verilmemesi, batılı tarikat üyelerinin Kürt kimliğine karşı dışlayıcı tavırları beslemesi ve üyelerin liderlerine tam ve kesin bir itaatle üyeleri istenilmesi gibi dini grupların en belirgin olumsuz etkilerini göstermektedir.

Devriyeler Basıyor Karartılmış Evleri

Devriyeler Basıyor Karartılmış Evleri öyküsü yaşam ve ölümün bilincinde olmanın farkındalığını anlatmaktadır. Yaşamak ve var olmak arasındaki inilti gösterilmektedir. Öyküde büyük cadı avından kaçan doktorun yaşam mücadelesini görüyoruz. Bundan 43 yıl önce 12 Eylül 1980’de cunta bir askeri darbesi ile ülke askeriye yönetimine el koydu. Darbeyle birlikte ağır bir askeri diktatörlük dönemi başladı. Yoğun gözaltılar, tutuklamalar ve işkenceler yaşandı Gözaltına alınmalar sonucu binlerce faili meçhuller yaşandı. 1000 haftadan fazla çocuklarının bir kemiğine ulaşmak ve mezarı başında dua etmek isteyen Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi devam ekmektedir. 12 Eylül Türkiye tarihine kanlı ve kara bir dönem olarak aradan geçen 43 yıla rağmen varlığını ve etkisini güçlü bir biçimde sürdürüyor. Karadağ tarihin karanlık sayfalarını tekrar aralamaktadır.

Sonuç olarak toplumcu gerçekçi yazarların edebiyatına baktığımızda daha çok köy ve köylü, ekonomik olarak alt-orta sorunlarını merkeze alarak ilerlemişlerdir. Ancak olaylara toplum merkezli bir bakış açısı ile bakmaya başlayan Ahmet Karadağ’ın güçlü gözlemcilik kabiliyeti sayesinde, eserlerinde canlı kahramanlar yaratabilmeyi başarmıştır.Karadağ’ın edebiyatını incelerken toplumcu gerçekçiliğin sembolleri merkeze alınarak romantik Anadoluculuk anlayışından sıyrılarak, coğrafyanın ve toplumun sorunlarını daha moder bir gerçekçi ve eleştirel bir perspektifle eğildiğini söyleyebiliriz. Yazar, bu sayede toplumcu gerçekçiliği de sınırlarını aşarak gözlemci ve eleştirel gerçekçiliğe de ulaşabilmiştir. Böylelikle toplumcu gerçekçiliğin sembolleri merkeze alınarak çözümlendikten sonra Dirlik Düzenlik Apartmanı’nı de toplumcu gerçekçiliğin sınırlarını aşabilmiş bir eserdir. Necip Tosun ‘’Kuşkusuz bir öykücünün ne anlatması, neyi anlatması gerektiğini en iyi kendisi bilir.

Dolayısıyla bir yazar kendisini, duygularını en iyi ifade edecek bir temayı, konuyu en iyi biçimde metne yansıtmak ister. Bunu yaparken de her edebiyatçı, yaşadığı deneyleri karşılayıp onu sanat katına yükseltecek estetik, dil ve biçim arayışı içerisinde olur. Kendi yolunda ilerlemek, özgün ve yeni olmak pek çok yazarın ortak arzusudur.’’ Demektedir. Şüphesiz Ahmet Karadağ klasik hikâye anlayışını benimserken bir yandan da modern biçim ve yöntemlerden faydalanarak öykülerinde ele aldığı konular, oluşturduğu temalar ve kullanmış olduğu masalsı anlatım ve tekniklerle hikâyeciliğinin öne çıkan isimlerindendir.

Ahmet Karadağ, Dirlik Düzenlik Apartmanı, Mahal Edebiyat, 134 Sayfa, 2024

Adnan Altundağ

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir