İnceleme
Kâmil Erdem’in “Cehennet’i”
Kırık Bir Segâh Kâmil Erdem’in ikinci öykü kitabı ve Haldun Taner öykü ödülü almasına vesile olacak kadar da değerli bir kitap. Kuşkusuz Kâmil Erdem öykülerinde bireyi ve toplumu tanıyan bir yazar. Öykülerinde toplumcu, eleştirel, romantik ve psikolojik gerçekçilik bir arada bulunmaktadır. Ayrıca; öykülerinde kuvvetli bir gözlemle eleştiri bir arada görülür. Yine de Kâmil Erdem’in Bir Kırık Segâh’ında yer alan “Ara Katı” öyküsü oldukça ilginçtir.
ARA KATI VEYA CEHENNET:
Kâmil Erdem’in Ara Katı olarak tasvir ettiği şey aslında İslamiyet’te “Berzah Alemi” olarak bilinen bir kavramdır. Kelime kökeni Arapça’dır. Geçit manasına gelmekte ve berzah alemi, dünya ile ahiret arasında bulunan bir “bekleme salonu”dur. Ruhlar, orada kıyameti ve dirilişi beklerler. “Münker ve Nekir taifesinden” olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk mahkeme, ilk ceza ve ilk mükafat burada gerçekleşir.”1 Sadece İslamiyet değil Semavi dinlerde ve diğer dinlerde de benzer bir “Ara Katı” mevcut.
Erdem ‘’Ara Katı’ndan’’ bahsederken halk arasında sıkça kullanılan kötüler ve iyilerin sınıfına sokulamayan, inançlı günahkarların veya günah ve sevapları eşit olanların gideceği geçici arınma yeri olarak bilinen Araf’ı, Cennet ve Cehennem ’in sentezi bir kelime olan Cehennet’i kullanıyor.
“Aşağıda, Hades Ülkesi’nde insanın düşünme gücü de sanki biraz yavaşlıyor. Kekeme bir ilham perisine rastlamış şair gibi, bir türlü dizesini yazamıyor, dize mi, tümce mi, dizge karışıyor. Hep aynı komşular, bir yanımda Denizlili Ahî Sinan, öbür yanda Horasanlı Ahî Duman, karşıda Kenanlı Ümmühan, sokağın başında İstanbullu Hırant, beride şen şakrak asi Vicdan. Cehennet’te, ara katta geçinip gidiyoruz. Henüz ne oraya ne buraya sevk edilmedik. Herkes dünyadaki işini yapmaya devam ediyor.” 2
İnsanın hayal gücüne dayanan yer yer fantastik öğeleri de barındıran bu öykünün türü için Kâmil Erdem “öykülerinizin geneli toplumcu gerçekçi bir havada ilerlerken ikinci kitaptaki Ara Kat öyküsünde fantastik öğelere rastlıyoruz. Bu öykü bundan sonra gelecek öykülerin bir öncüsü olabilir mi?
Ben kategorilerin uzağında durdum, durmak istedim. Yani siz öyle diyorsanız belki öyledir, “toplumsal gerçekçidir” öyküler. Ama ben, konuları gerçeklere dayandırmakla birlikte, hani o gerçekçiliğin taş yürekli, katı, kalın, buyurgan üslûbundan uzak durmaya, anlatıya tinsel yanılsamalar ve zaaflar katmaya, hayatla özdeş bir şeyler yazmaya çalıştığımı düşünmüşümdür. Masalların biz geçici insanlar için, bazen gerçeğin yerini alması, hatta gerçekliğin önüne konması da bir vakıadır. “Fantastik” olmasa bile, hayali/masalsı anlatımlara meyyal hissediyorum kendimi”3
Kâmil Erdem’in tercihi masalsı olduğu için, masalsı tanımlamasını yapmak daha doğru olur. Masalsı ara katında birden fazla katman olmasına rağmen şöyle başlıyor;
“Beni çizeceğini daha ilk gün, karayelin zeytinleri, harupları, çamları güneye yatırdığı, karanlık bulutları hızla ve öfkeyle adalara doğru ittiği o kıyamet gününde karşılaştığımızda, alçak sedire oturup soluklandığımda, gözlerime, biraz yaş dolması gereken gözlerime baktığı zaman bildim” 4
Karakterimizin cinsiyetine, hangi şehre geldiğine dair herhangi bir bilgi yok. Ressamla karşılaşıyor ve sonrasında “hekimlerin dolambaçlı, tereddüt içeren flu kanılarını da ekleyerek anlattıkları öykülerden anladığım kadarıyla kısa olacağına hükmettiğim ömrümü, mümkün olduğunca sade gündemle bitirmek”5 deniyor. Biz karakterimizin hasta olduğunu sonraki kısımlardan birinde “kemoterapi” sözcüğünü de kullanmasıyla anlıyoruz. Sonrasındaysa ressamla karşılaşıp ressamın kendisini çizmesine müsaade ediyor. “Beni çizmesine izin verdim. Ya da razı oldum mu demeliydim.”6 Ressamla olan iletişimi sayesinde karakterimizin cinsiyetini de öğreniyoruz. Karakterimiz kadın ve ressamla sohbet ediyor. “Beni sadece çizmiyor, yazıyordu da aynı zamanda” bu konuşmalar karakterimizin politik bir geçmişi olduğunu “hapishanelerde işkence” gördüğünü de satır aralarında okumamıza vesile oluyor. “Ressam İsmail Hakkı Nümayişçizade diye isim yakıştırdım” diyerek ressamın da cinsiyetini ifşa ediyor. “Çocuğum olsaydı ona bırakacağım miras bu karmaşıklığım olurdu herhalde.” diyerek karakterimiz hakkında yer yer bilgileri okuyucuya sunuyor.
“Sonra Haziran oldu. Sessiz sedasız öldüm.” diyerek Ara Katı öyküsüne gerçek manada giriş yapıyoruz. Karakterimiz ölüyor ve o karanlığı geçmişindeki cezaevi karanlığıyla karşılaştırıyor. Askeri darbesinin olduğu yıllarda sıkıyönetimce binlerce insanın tutukevine tıkıldığı, onların çeşitli işkencelere uğradıkları, bazılarının ortadan kaybolduğu, bazılarının sakat kaldığı, hatta birçoğunun işkenceler sonucu delirdiği ya da intihar ettiği bir gerçekliği anlatılmaktadır. Ayrıca işkence sonrası çeşitli psikolojik sorunlar ekseninde toplum içinde yalnızlaşan bireyin sorunlarını satır aralarından takip etmemiz mümkündür.
Sonunda ışığa kavuşuyor. “Bugün hareketli geçti. Işığa kavuştum.” Ressam İsmail Hakkı Nümayişçizade’nin kızı karakterimizi ışığa kavuşturuyor. Gerçeküstü bir durum yaşanıyor. Çizilmiş tablo bir sergi salonuna asılıyor. Karakterimiz oradan sesleniyor. Oradan görmeye başlıyor. Öyküde gerçeküstü öğelere yer vermesine rağmen toplumsal sorunlar dile getirilmeye çalışılmış.
“Karşıda çift kanatlı ağır ahşap kapılar açık. Kapıdan ve demir parmaklıklı bir pencereden pırnar, melengiç, harup ağaçları, ilki çalıları, yatık veya dikey antik taşlar, sütun parçaları görünüyor. Sanırım mezarlık orası. Bozulup, çürüyüp, yok olma yeri.”7
Ölümsüzlüğü keşfetmişçesine sergi salonundaki tablodan bize bakan karakter, sergi açılışını da heyecanla bekliyor. İnsani bir refleksle hala unutulmamayı, heyecan duymayı da elden bırakmıyor.
“Hazırlıklar tamamlandı, ziyaretçiler gelmeye başladı. Serginin en gözde parçası ben olacağım galiba. Öyle de olsun isterim” 8
Sergi salonunda hazırlıklar tamamlandıktan sonra açılış yapılıyor. Salonun ilk ziyaretçisi 11-12 yaşında bir kız çocuğu. Sonraki ziyaretçiler arasında tanıdık birilerini de görünce “ölüm-yaşam” geçmiş gelecek gibi geçişleri anlatıcının dilinden okuyoruz. Sonunda ara katında ya da “Hades Ülkesindeki” komşularından bahsetmeye başlıyor. “Hep aynı komşular, bir yanımda Denizlili Ahi Sinan, öbür yanımda Horosanlı Ahi Duman, karşıda Kenanlı Ümmühan, sokağın başında İstanbullu Hırant beride şen şakrak asi vicdan”9 kimdir komşular?
Ara Katındaki Komşular:
Ara katındaki farklı inanıştan insanların bir arada olması tam bir ütopya örneği gibi. Ahi Sinan, Ahi Duman ve İstanbullu Hırant. Ahi Duman gerçekten Denizli de türbesi olan bir şahsiyet. Ahi Duman’da Erzurum’da Dumlubaba olarak bilinen bir evliya. Peki İstanbullu Hırant? Kim olabilir? Hırant Dink olabilir mi? Kendisi aslen Malatya doğumlu olsa da anne ve babasını boşanmasının ardından Ermeni Yetimhanesinde büyümüş ve İstanbullu sayılabilmektedir. Bu sebeple İstanbullu Hırant’ın da olduğu Cehennet dinler üstü bir tasavurun ürünü. Hepimizin vicdanlarındaki sofra gibi her dinden insanların bir arada olduğu kadim ve renk renk bir sofra.
Sonunda renga renk bir sofra gibi olan “Cehennet’ten “karanlığa doğru geçip “karanlığıma kavuştum” diyerek öyküsünü bitiyor.
Biz karanlığına kavuşan ve geçmişiyle hesaplaşan karakterimizin tanrıyla da hesaplaştığını anlıyoruz. O hesaplaşma öykünün ana eksenini oluşturmaktadır. İşkenceler gören, ölümüne yakın ada sayılabilecek küçük kasabaya sığınan bir kadının hikayesini iç monolog olarak kendisinden dinlesek dahi ressamla olan iletişimi sayesinde kimi düğümleri de çözüyoruz. O düğümler masalsı bir öykünün alt katmanlarında ne gibi gerçeklerin yer aldığını da gösteriyor. Tabi öykü karakterimiz gibi renga renk bir sofrayı düşleyen Kâmil Erdem’in de öyküleri ve yarattığı masalsı dünya ile ölümsüzlüğü yakaladığı anlaşılmaktadır.
İBRAHİM TEKPINAR & ADNAN ALTUNDAĞ
NOTLAR :
1.Sorularla İslamiyet: https://sorularlaislamiyet.com/kiyamet-kopmadan-once-olen-ve-kabir-azabi-gormeyen-ve-ruhlari-serbest-olan-insanlarin-uhlari#:~:text=Berzah%2C%20%22ge%C3%A7it%22%20demektir%20ve,ve%20ilk%20m%C3%BCkafat%20burada%20ger%C3%A7ekle%C5%9Fir.
- Kâmil Erdem Bir Kırık Segâh Sayfa 86
3.Ayten Kaya Görgün-Edebiyat Haber: https://www.edebiyathaber.net/kamil-erdem-metinlerin-bir-ezgisi-olmali/
4.Kâmil Erdem Bir Kırık Segâh Sayfa 79
5.Kâmil Erdem Kırık Bir Segâh Sayfa 79
6.Kâmil Erdem Kırık Bir Segâh Sayfa 80
7.Kâmil Erdem Kırık Bir Segâh Sayfa 85
8.Kâmil Erdem Kırık Bir Segâh Sayfa 86
9..Kâmil Erdem Kırık Bir Segâh Sayfa 90