Connect with us

Öykü

İlyas Talha Er – Gerçeğe Serzeniş

Anlayamıyorum Allah’ım, gerçekten anlayamıyorum bazı şeyleri. Mesela neden her sabah dışarıda dondurucu soğukta tir tir titreyerek otobüs beklediğimi sonra da bütün günümü suratsız, asabi bir sürü insanın arasında ( sırf ekmek parasına) harcayıp durduğumu anlayamıyorum. Ya da işteki arkadaş gruplarının niye ben yanlarına gelince konuşmayı bırakıp yüzüme ters ters baktıklarını sonra da yanlarından ayrıldığımda (istenmediğimi anlayabiliyorum en azından) niçin arkamdan gülerek konuştuklarını anlayamıyorum.
Niye hep en güzel sohbetler, en içten kahkahalar, en samimi anlar hep kafamın içinde yaşanıp duruyor da gerçek dünya dediğimiz bu azap tarlasında en ufak, içten bir gülümseme bile eşine az rastlanır cinsten bir şey olup çıkıveriyor, gerçekten bunu da anlayamıyorum. Mesela; okul yıllarımdayken bir seferinde kütüphaneden çıkmış sınıfa dönüyordum ki bizim sınıftan iki-üç kişi çıktı karşıma. Birbirlerine sanki gizli bir ip ile bağlıymış gibi yürümelerinden zaten bir arkadaş grubu oldukları anlaşılıyordu. Ben de sırf sohbet etmek için yanlarına gidip dedim ki: “Geç kaldık ha.. Hocayla papaz olmayalım şimdi.” Normalde kafamın içindeki dünyaya göre o kızın gülümseyip: “Aaa.. Haklısın ya. Ne yapalım, biz de biraz acele ederiz artık..” deyip sonra da ona anlattığım başımdan geçmiş olan komik anıları ve hikayeleri içten kahkahalar atarak dinlemesi ve öbür arkadaşlarıyla beraber sınıfa kadar bana eşlik etmesi gerekirken ateşin yaktığı suyun boğduğu reel dünyamızda (gerçekte) : “Ne geç kalması be.. Daha yarım saat var. Yetişiriz.” Demiş ve bir müddet sonra da benimle beraber yürümek istemediği için grubun gerisinde kalan arkadaşlarının yanına çekip gitmişti. Ben de sanki durumdan hiç etkilenmemiş gibi rol yapıp sınıfa doğru “Acaba niye böyle oldu?” diye düşüne düşüne ilerlemekten başka hiçbir şey yapamamıştım. Ah Allah’ım. Gerçekten kime dert yansam, kime söylensem bilemiyorum. Hem birini bulsam bile ona ne diyeceğim ki: “Hayallerimi hiç yaşayamadım ben” mi diyeceğim. En iyi ihtimal güler bana herhalde.
Geçenlerde Oğuz Atay’ı okuyordum. Tehlikeli Oyunlar.. Hikmet diye bir karakteri vardı Oğuz Atay’ın.. Çevresindeki insanlar karşı öfkeli. Karısından ayrılmış. Arkadaşlarını samimi bulmuyor, ancak kendisine akıl vermeye gönüllü olduklarını; onun dışında bir derinlikten yoksun olduklarını düşünüyor. Ne kadar çok sevmiştim Oğuz Atay’ı o an bir bilseniz. Demek ki başkaları da vardı aynı benim gibi kafasının içinde oyundan hayatlar kuran, onlarla yaşayan, gerçeklerin hayal kırıklığıyla bu oyunlara sığınıp kendini kaptıran..Daha kitabın sonuna gelemedim ama dilerim güzel biter bu oyunların sonu Hikmet için.. Bana da bir umut olur bari en azından. Ama şimdi düşündüm de umarım iyi bitmez bu Hikmet’in sonu. Umarım Oğuz Atay mahveder onu kitabın sonunda. Ben de boş boş umutlara kapılıp kendimi kandırmış olmam. Hem zaten kim öğretti ki bize kaderimizi değiştirebileceğimizi, bilmem ki?
Ah evet, buldum işte sonunda. Buldum bütün bunların nedenini. Bütün suç, kusur, art niyet aslında tek bir şeyde, tek birinde. Bende. Düşünecek, üzülecek, dertlenecek ne var ki aslında? Gül fidanı dikersen gül, nergis fidanı dikersen nergis elde edersin. Zakkum fidanı dikersen de zakkum. Özüm kötü olmalı benim. O yüzden hiç arkadaşım yok, o yüzden kimse sevmiyor beni. O yüzden kafamın içinde yaşamaya mahkumum ben. O yüzden istemedi zaten beni o. Biliyorum , O (?) derken kimden bahsettiğimi merak ettiniz (merak etmemiş de olabilirsiniz, olsun ben yine de kısaca bahsedeceğim ondan).
Bilmiyorum onu bana bu kadar karşı konulamaz, dayanılmaz gösteren neydi? Emin olun bu satırları yazarken çok tedbirli davranıyorum. Çünkü onun bana yaptığı her şeye rağmen kafamdaki yansımasına karşı bir saygısızlık, terbiyesizlik yapmaktan ölesiye korkuyorum. Onu ilk gördüğümde güzel bir kız olduğunu düşünmüştüm. Ama zaman geçtikçe gözümde yücelmeye, güzelliğinin eşi benzeri bulunamayacağına inanmaya başlamıştım. Ah Allah’ım, niye hep en ulaşılmaz, yanına dahi yaklaşılmaz şeylere aşık olup duruyorum ki ben. Kazanmanın bir anlamı, zevki olsun diye mi? Birkaç ay kadar sonra ondan başka bir şey düşünemez olmuştum. Ne zaman onu görsem gerilmeye başlıyor; onunla konuşurken kendimi ele vermemek için kasılıp duruyor, adeta onun varlığıyla bir azaba uğruyordum. Derken bir gün bu duruma dayanamadım ve yanına gidip: “Biraz konuşabilir miyiz D.?” dedim. O da anlamış olacak ki sırıtarak: “Tamam.” Dedi. Sonra yanına yaklaşıp: “D. Yani beni yanlış anlama ama uzun bir süredir sana söylemeye çekindiğim bir şey vardı.” Kız da biraz kaşlarını çatıp dikkatle bana bakınca ellerimin titrediğini fark ettim ve özgüvenimi toplamaya çalışıp: “ Yani uzun zamandır.. Şey..” diye bir şeyleri gevelemeye çalıştım. Bir süre sonra da kızın: “Ne var söylesene..” diye diretmesiyle birlikte gözlerine bakıp: “Sadece çok güzel olduğunu söylemek istemiştim.” Dedim. Ah benim biricik hayal dünyam, oyunlarla dolu kafam.. Ne kadar kolay ne kadar masum görüyorsun her şeyi öyle , sana kalsa her şey mümkün. Sevmekten, istemekten başka şartın yok senin .. Sana göre D.’nin o anda bana gülümsemesi ve hoş bir şekilde bana teşekkür etmesi gerekirdi. Sonra da ne olurdu Allah bilir.. Lakin bunu duyunca D. önce bir şoka girmiş gibi gözlerini kocaman açmış, sonra da karşımda pis pis gülmeye başlamıştı. Ama gerçekten o kadar pis ve zalimce gülüyordu ki bana o anda ne gözlerim ne de kulaklarım inandırabilmişti bana bu yaşadıklarımı. Sonra o kadar utandım ki ( ne yaptığımı bile anlayamıyordum) duvardaki askılığa doğru hafif adımlarla koşup montumu oradan hızla çekip üstüme geçirdim ve tabiri caizse D.’den kaçmaya başladım. O da bunu fark edip kahkahasını şiddetlendirmeye, “Ay çok eğleniyorum, oy” diye kendi kendine konuşmaya başlamıştı.
Bir süre boyunca caddede insan kalabalığının arasında yürüdüm. Kendimi o kalabalığın arasında eritmeye, düşüncelerimi susturup yok etmeye çalıştım ama olmadı. Yalnızlığım, zavallılığım, hiçliğim hala yerli yerindeydi. Şimdi bütün bunları niye yazıyorum gerçekten bilmiyorum. Herhalde birazdan buruşuk bir topa dönüştürüp penceremden dışarı atmak için ama Allah’ın işi ya, belli olmaz; belki bir ihtimal birisi bulur ve okur bu yazdıklarımı.. Eğer bu düşük ihtimal tutar da buraya kadar okursan bütün bunları, bu zavallı adam için Allah’ a bol bol dua et olur mu?

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir