Öykü
Selahaddin Yıldız – Beyaz Güvercin
Dördüncü kattan aşağıya atlamayı göz alamayınca, merdivenlerden üçer beşer atlayarak iniyorum. Bina kapısının önünde oynayan çocukları çil yavrusu gibi dağıttıktan sonra vızır vızır geçen arabalar arasından karşı kaldırıma kendimi zor atıyorum. Bizim apartmanın karşısındaki iş hanının sol yanındaki ara sokağa girdiğimde artık nefes nefeseyim.
Daracık sokakta tabla üzerinde elma satan tikli genç karşısında beni aniden görünce korkudan vay anaam! diye bağırıyor. O bağırınca ben de korkuyorum. O korkuyla hızımı alamayıp tablacıyı bir hışımla geçiyor sonra Berber Hüsnü’nün kapısının önündeki, üzerinde çay bardakları olan tabureyi deviriyorum. Bakkal Remzinin arkamdan, “Ne bu acele Hasaaaan, tabakhaneye b..k mu yetiştirecen!” bağırışını duyduğumda köşe başındaki kasetçide Ferdi Tayfur çalıyor.“ Sanma ki yaşıyorum sanma ki ben çok mutluyum…” kasetçiyi son sürat geçip üst sokağa giriyorum. Bu kez Sahaf Hacı Hayri’nin kitap standına çarpıp çırağı Mesut’un üzerine yıkıyorum. Çarparken incinen sağ diz kapağımdaki acı tüm ayağımı kaplayınca, topallıyorum. Bir ara ne oldu diye dizime bakınayım diyorum ama vazgeçiyorum sonra. O ara cep telefonum çalıyor. Elimde tuttuğum telefonu kulağıma götürüyorum. Bağıra çağıra konuşuyorum fakat aç düğmesi yerine kapaya basmış olduğumdan karşıda derin bir sessizlik. Sonra neden ses yok diye telefona bakarken önümde aniden duran bisikletli çocuğa çarpıyorum. Çarpmayla birlikte telefon bir yana ben bir yana savruluyoruz. Ben yerde debelene debelene kendime gelmeye çabalarken çarptığım çocuk avazı çıktığı kadar bağırarak ağlıyor. Canının acısından değil, bisikleti iki büklüm olmuş,ona ağlıyor. Bizim Kasap Cemal’in oğlu. Ağlama diyorum, sana yenisini alacam diyorum lakin dinlemiyor, avazı çıktığı kadar bağırıyor. Bana ne bana ne ben bisikletimi istiyorum diyor başka bir şey demiyor. O ara telefonumun olmadığını fark ediyorum. Telefon için sağa sola bakınırken çöp tenekesinin yanından gaydırı gubbak cemilem müziği çalıyor. Bu telefonumun sesi. Çarpmanın şiddeti ile ta oraya kadar fırlamış. Üç beş saniye içinde kendime geliyorum. Canhıraş bir şekilde müziğin geldiği yöne koşup telefona cevap veriyorum. Telefondaki ses; Cıngıl Marketin çatısında diyor. Hemen tekrar koşmaya başlıyorum. Ama sonra aniden durup Cıngıl Market hangi tarafta kaldı ben neredeyim diye hatırlamaya çalışıyorum. O an Bahri Astsubay yanımdan geçiyor “Evladım bu ne hal şortun arkadan yırtılmış. Tişörtün kan içinde.” Elimi arkaya atıyorum tampon kompile gidik. Önüme bakıyorum tivitiyli tişörtüm gerçekten kan içinde. Bu kanda nerden bulaştı derken alnımdan süzülen kanı fark ediyorum. Kafayı bisikletli çocuğa çarpıp yere düşerken yarmışım. Boş ver diyorum Bahri komutana, Cıngıl’a doğru koşmaya devam. Sahaf Hacı Hayri’nin dükkânının karşısındaki sokağa sapıyorum. Her yanım ağrıyor. Başım bir yandan, bacağım bir yandan sızlıyor. Arkamdan bağrış çağrış koşanlar var. Dönüp bakıyorum, Hacı Hayri ile Kasap Cemal peşimde, unutup acıyı sızıyı tabana kuvvet koşuyorum. Cıngıl Marketin sensörlü kapısının önüne vardığımda terliklerden birinin olmadığını fark ediyorum. Terlik nerede diye etrafıma bakınırken Cıngıl Market’in sensörlü kapısının açılmasını bekliyorum. Lakin kapı açılmıyor. Bekliyorum açılmıyor. Meğer çıkış kapısının önünde bekliyormuşum. Dışarı biri çıkınca içeri giriyorum. Memduh! Memduh! diye bağırmaya başlıyorum. Memduh, Cıngıl Market’in sahibi. Çalışanlardan biri yakalıyor beni. Memduh abi nerde diyorum. Yok diyor, bi iş için çıktı diyor. Çatıya nerden çıkılır diyorum. Ne yapcan diyor. Ya sen söyle diyorum. Çatının anahtarı Memduh abi de diyor. Yok mu yedeği filan. Var ama kasada diyor. Kasaya kim bakıyor. Cevat diyor. Cevat nerede? Kasada diyor. Kasaya koşuyoruz. Cevat duymuş bizi yanına varır varmaz vermem diyor. Ya Cevat kurbanın olayım hayat memat meselesi. Ne! Hayat abla mı geliyor. Hayat Abla, Memduh’un karısı. Hay Allah ne Hayat ablası diyorum. Sen dedin ya diyor. Ya versene anahtarı diyorum. Memduh abiye söylemeden olmaz diyor. Söyle diyorum. Cebe sarılıyor tam arayacak Hacı Hayri ile Kasap Cemal içeri giriyor. Onları görünce market içine doğru koşmaya başlıyorum onlarda peşimde. İlerde sarı bir kapının önünde duran market çalışanı var. Beni görür görmez kollarını açıp sırtını kapıya yaslıyor. Çatı kapısı budur diye bağıra çağıra oraya doğru koşuyorum. Genç çocuk korkudan son anda çekiliyor. Gözlerimi kapıyor var gücümle kapıya omzumla abanıyorum. Bir gürültü bir patırdı bir çığlık… Gerisini hatırlamıyorum.
Gözümü açtığımda hastanedeyim. Ayağım alçıda, kafam sarılı, kolum omzuma kadar sarılı. Hanım başucumda. Oğlum Hüseyin ayakucumda. Ona baktığımı görünce. Anneee, babam gözünü açtı diye bağırıyor. Sevinçten birbirlerine sarılıyorlar. Hanım hemen soruyor, Hasan nasılsın iyi misin? diye. İyiyim diyorum. Ne oldu diyorum. Yakalayabildiniz mi diyorum. Bunlar bana bakıp daha bir seviniyor. Tekrar sarılıyorlar birbirlerine. Sonradan öğreniyorum. Doktor bunlara, kafasında derin bir yarık var. Hafıza kaybı olabilir demiş. Ondanmış sevinçleri. Her tarafım ağrıyor. Hanım başlıyor anlatmaya. Mahalle allak bullak olmuş. Kapısını kırdığım odada Memduh’la bir hayat kadını varmış. Yakalanmışlar benim yüzümden. Ya bana ne, boş verin Memduh’u falan diyorum. Yakaladınız mı diyorum Beyaz Gül’ü mü? Bulabildiniz mi yavru güvercinimi?