Röportaj
Röportaj Özgür Çırak “Sıcacık Bir Ev”
Kemal Tahir ve Tarık Buğra gibi yazarların biyografik romanlarını yazmışsınız. Romandan öyküye geçiş serüveniniz nasıl oldu? Neden öykü?
Özgür Çırak: Sorudan bağımsız yayın hayatına yeni başlıyorsunuz, okurunuz çok, ömrünüz uzun olsun. Soruya dönecek olursak biyografik romanlar bir projenin ürünleriydi. 12-18 yaş grubu okuyucuları Türkçe edebiyatın önemli isimleriyle tanıştırmak içindi. Ben de Kemal Tahir ve Tarık Buğra’nın yaşam hikayelerini, yarattıkları edebiyatın içine yerleştirmeye çalışarak bu proje kitapları yazmış oldum. Neden öykü diye sormuşsunuz, neden olmasın, diyeyim ben de.
İsimden başlamak lazım. İsimlendirme bağ kurmakla alakalı. Neden sıcacık bir ev?
Özgür Çırak:Yani neden bir öykünün ismi verildi? Bunun diğer öykülere haksızlık olduğunu düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Özgür Çırak: Öykülere ve kitaplara isim vermek konusunda pek başarılı olduğumu düşünmüyorum. Sıcacık Bir Ev de adeta bir gözlemeci adı. Doğruya doğru. Keşke daha afili, hiçbir anlamı olmayan uzun uzun, reis kadar uzun bir isim verseymişim. Sıcacık Bir Ev öyküsü özelinde okuyanlar bilirler, bir günlük emek sömürüsünün sonunda eve gelen bir adamın hikayesini okuyoruz. Ev bir kapanma, dışarıyı, bu öykü özelinde sömürüyü ve sömürgeni, soğuğu, karanlığı, korkuyu dışarda bırakma alanı. İyileştiğimiz için de sıcak bir yer. Bu sebeple de Sıcacık Bir Ev. Neden bu öykünün adını kitaba isim yaptınız sorusuna gelecek olursak, diğer öykülerin adları daha kötüydü, en iyisi buydu sanırım.
Kitabınız 12 öyküden oluşmakta ve öyküler birbirine benzer temalardan yer almakta bu bilinçli bir seçim mi?
Özgür Çırak: Öykülerin ortaklaşan temaları var, elbette bilinçli bir seçimdi bu.
Öykü karakterleriniz emeğiyle var olmaya çalışan karakterler. Hayatın tam içinde göze de batmayan karakterler ama bazılarının gerçek üstü temaları da var. Hem sıradan hem gerçek üstü olması ilginç değil mi?
Özgür Çırak: İlginç değil. Gerçeküstünü bildiğimiz fizik kurallarıyla aşamadığımız yerlerde bir öncü, bir kar küreyici gibi kullanıyorum. Bugün de distopik bir dünyada yaşadığımız hissine sık sık kapılıyorum. Bu nasıl olur, aha bu da mı olmuş diye her gün kaç haber okuyorum. Bence büyülü gerçekçilik akımı Türkiye’de büyüsünü yitiriyor.
Bir de karakterlerin işçiler,AVM çalışanları ve sıradan insanlar olması sizi toplumcu gerçekçi de yapar. Kendinizi öyle tanımlar mısınız?
Özgür Çırak: Toplumcu gerçekçilik köklü bir damar malum. Bu damarlara yandan bir kol atmak güzel elbette ama tek bir kitapla herhangi bir yazanı bir yere eklemlemek biraz zorlama olur. Ben yazan biri olmam yanında, emeğiyle geçinen, birçoğumuz gibi, ülkenin özgül, dünyanın güncel koşullarından derinden etkilenen, politik bir özneyim. Elbette sınıfın yanındayım ama yazarken politik iklimimi bir didaktizme çevirirsem, yazdığım ürünü bir parti bildirgesine dönüştürürsem yanlış yaparım, kanaatim bu yöndedir.
Bir röportajınızda öykü seçkisi olarak kitabınızı tanımlıyorsunuz. Bir kısmı daha önce yayımlanmış mıydı?
Özgür Çırak: Evet öykülerin iki veya üç tanesi Sözcükler Dergisinde yayımlanmıştı.
Gerek dağıtım gerek de çeşitli nedenlerle bazı yayınevleri tercih ediliyor. Siz Notabene’yi seçerken nelere dikkat ettiniz? İlk kitabın butik bir yayınevinden çıkması avantaj mıdır?
Özgür Çırak: İlk kitap için yayıncı bulmak, bir yayınevinden kabul almak çok kolay bir şey değil maalesef. Dosyanızı göndereceğiniz yayınevinin yayın politikasını, ne tür metinler bastıklarını dolaylı olarak editöryal alışkanlıklarını bilmeniz lazım. NotaBene benim ilk kitabımın çıktığı yıllarda öykü türünde kitap basan, bu işe kafa yoran yayınevlerinden biriydi. Butik yayınevlerinin avantajları vardır elbette. Bir kere nicelik olarak parmak ısırtacak noktalara varmasa da sadık bir okuru vardır, o yayınevinden ne çıkarsa okurum diyecek. İkincisi patron, çalışan ilişkisi daha zayıftır, aidiyet hissi güçlüdür. Kitabın kapağıyla, yayımlanma tarihiyle ilgili naz yapabilirsiniz belki biraz ama butik yayınevlerinden çıkan kitapların okuyucuyla buluşmasında dağıtım ağında ve raflara girme noktasında biraz sorunlu olduğunu maalesef butik yayınevlerinin bu sorunları aşmakta zorlandığı da bir gerçektir.
Öykü ödülleri motivasyon için oldukça iyi sizin kitabınız da Türkan Saylan Sanat Ödülü aldı. Tepkiler nasıldı? Sizin hayatınızı özelikle edebi anlamda katkısı oldu mu?
Özgür Çırak: Sıcacık Bir Ev şanslı bir kitaptı. Ödül aldı, ödülle anıldı, butik bir yayınevinden ikinci baskısını yaptı. Çoğunlukla müspet yorumlar aldı. Elbette ödüller de bir kitabın okura ulaşmasında işleri biraz kolaylaştırıyor. Referanslar dünyası malum. Hangi parfümü almalıyımdan hangi peyniri yiyorsunuza kadar her konuda referans arıyor, sıfır hatayla yaşamak istiyoruz ama en çok da biz aldanıyoruz. Edebiyat ödülü almış kitaplar işte sıfır hatayla okumak isteyen okur için navigasyondur.
Son yıllarda öyküye olan rağbetin artmasına ne diyorsunuz?
Özgür Çırak: İnsanı diğer hayvanlardan ayırmak için herkes başka başka şeyler söylüyor ama benim aklıma en çok yatan şey, insanın hikayeler uyduran ve bu hikayelere inanan canlılar olması. Ya da en azından mevcut bilim ile kedilerin kendi kendine hikayeler uydurup onlara inanıp inanmadıklarını bilmiyoruz. Biz uyduran ve iman edenleriz. Bu bizim başat özelliğimiz olunca her halükarda sıcak tutmak istiyoruz bu yeteneğimizi. 21. Yüzyılda mevcut üretim ilişkilerinde bize en az kalan şey zaman maalesef. Öykü hacmi itibariyle hız çağında yaşayan insanların daha kolay tüteceği bir ürün.
Eklemek istediğiniz bir şey var mi?
Özgür Çırak: Emeğinize sağlık, sizinle söyleşmekten mutluyum, umarım bu söyleşiyi okuyanların da ayırdıkları zaman değmiştir. Sağlıcakla kalın.
Karıncafil Öykü Dergisi Sayı: 1 Sayfa: 13