Röportaj
Röportaj Deniz Faruk Zeren “Tam Ağlayacaktım Arkadaşlar Dokundu”
Kitabın kapağını açar açmaz gözümüze çarpan biyografinize Siverek yazmış olmanız ve iç kısımda da Yanê usta gibi Şeytan Küçesi gibi sadece bilenlerin hafızlarında yer etmiş isimler ve bazı özel sözcükler var. Loğ,fak, deza,kenger,enikli kapı,bibi,Şeytan Küçesi …Siverek’in yazma serüveninizin üzerinde etkisi var mıdır?
Deniz Faruk Zeren: Merhaba. Öncelikle ilginiz için, sayfalarınızı açtığınız için teşekkür ederim. Siverek’te doğup büyüdüm. Hikâyem orada başladı. Masallarına, mesellerine, iyi kötü hikayelerine kulak dolgunluğum var, bazı dönemlerine, o dönemlerin ilişki ve olaylarına, karakterlerine özel ilgim var, yaşama, hayatta kalma, üretme biçimlerine de, dolayısıyla öykülerimin, yazdıklarımın tercihen önemli kısmının bundan bağımsız olması düşünülemez. Öte yandan evet saydığınız deyişler, isimler, tanımlamalar bilenlerin hafızasında canlanmıştır, ancak çok kendine has gibi görünse de örneğin Şeytan Küçesi evrenseldir bence, İspanya’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde bulunabilecek sokaklar, çarşılar, olabilecek hikâyeler. Öte yandan zaten özel olarak Siverek Napoli’nin nadide bir kazası olduğu ve öyle bilindiği için de evrenseldir.
Dördüncü kitabınız “Tam Ağlayacaktım Arkadaşlar Dokundu” bu kitabınızda öyküyü seçmenizdeki neden ne?
Deniz Faruk Zeren: Hapishane ve yoldaşlık temalı olduğu için onu seçtim. Doğrusu hem bazı öykülerde arkadaşlık tematik ve sistematik olarak öne çıkıyordu bunu tamamlamak istedim hem de söylemekte bir sakınca yok, son zamanlarda artan aslında hep olan hapishanelerdeki devrimcilere, onların ilişkilerine yönelik bazı kalamsorların bitmeyen bir saldırısı, kini, nefreti var, her fırsatta bunu yazıp çiziyorlar bir algı oluşturmak çabasındalar, hizmet ettikleri bir anlayış var, buna tepkimi tavrımı da böyle göstermek istedim sanırım.
Kitaptaki öykülerde erkek karakterlerin ağırlıkta olduğunu ve güçlü karakterlere sahip olduklarını görüyoruz. Bilinçli bir tercih miydi? Neden kadın karakterler azdı?
Deniz Faruk Zeren: Daha önce Roza Alkan da Yeni Yaşam Gazetesine yazdığı yazıda bu durumu eleştirdi, kadın karakterlerin yokluğundan, azlığından yakındı. Bu haklı bir eleştiri. Sizin de eleştirinizi aldım. Elbette bu durum dışlayıcı, cinsiyetçi bir yaklaşımdan kaynaklanmıyor biraz da benim yazarlığımın yeterlilik ya da yetersizliğiyle ilgili, güçlü bir kadın karakter yaratabilecek kadar ustalaşmamış olabilirim, incelikerini, estetiğini yeterince kavrayamamış olabilirim yani bu durum tamamen benim yazar olarak gelişimimle ilgili, erkeği öldürdükçe güçlenir sanırım bu eksik yanlarım da. Öte yandan şunu da belirtmek isterim. Zerya da biraz denedim kadın karekter yaratmayı, Zerya bir kız çocuğu, nenesi Gerdengaz, arkadaşları Zehra etrafında bir kadın karekteri kurgusu ve derinliği geliştirmeye çalıştım, hatta oradaki bazı erkek karakterler de kadındır aslında, zihnen, ruhen… Tabi Zerya kalem kaşlı, uzun siyah saçlı, badem gözlü değildi, Gerdengaz da öyle bu yüzden çok ilgi çekmemiş olabilirler. Hasılı deniyorum, bu çalakalem oldurulabilecek bir mesele değil benim için.
Birinci tekil şahıs dilinin ağır bastığını ve bunun da şahitlik gerektiren bir dil olduğunu biliyoruz. İçinde şahitlik ettiğiniz ve yaşadıklarınızı aktardığınız öykülerin olduğunu kolaylıkla görüyoruz. Aktarırken nelere dikkat ettiniz?
Deniz Faruk Zeren: Aslında kulak dolgunluğu demeliyim belki. Benim birebir yaşanmışlıklarım tanıklıklarım toplasan eklesen çarpsan bir öykü etmez. Çıkmaz. Duyduklarım, dinlediklerim, meseller daha çok gözlemlediğim ilişkiler ve karakterler daha fazla. Burda asıl olan bunları başkalaştırabilmek, estetize edip kurgulayabilmek ve sanat eserine dönüştürebilmek kabiliyetini gösterebilmektir. Dikkat edilmesi gereken, yapılması gereken en önemli iş budur. Ben ne kadar başarabiliyorum okur karar verecektir elbette. Yazarken, yaparken öğreniyorum.
Tüm öykülerde değilse dahi bazılarında ceza evi simgesi ağır basıyor. Sanırım bir süre de ceza evinde kalmışsınız. Cezaevinde dışardaki dünyaya metinler yazmak nasıl bir duygu? Birilerinin okuduğunu hissetmek oradaki dört duvar arasında size nefes oldu mu?
Deniz Faruk Zeren: İçeriden dışarıya başkalarının da okuyabileceği bir kaç satır çıkarabilmek, yayınlatabilmek yazara kendini Ahmet Arif gibi hissettirir, pencereden bağırarak “ben dört duvar arasında değilim, pirinçte pamukta ve tütündeyim, Karacadağ, Çukurova ve Cibali’de” yi okumak istersin.
Kâmil Erdem’in Yok yolcu kitabında “Çıkmaz Sokak” adlı öyküsünde “kısırım kıraç da olsa bir düzlüğe varmıyorum” diyor. Sizin en beğendiğim Şeytan Küçesi adlı öykünüzde “pusunun kokusunu erken alırsan kurtulmak için şans veren sokaklar” diyorsunuz. Birbirinin kardeşi sokaklar ama iki farklı anlatıma dönüşmüş. Siz fark etmiş miydiniz?
Deniz Faruk Zeren: Doğrusu fark etmemiştim. Sayın Kamil Erdem’in bahsettiğiniz öyküsünü biliyorum ama hiç böyle bir özdeşlik kurmak aklıma gelmedi. Kardeş sokaklar farklı anlatımlarla Kamil Erdem öyküsüyle kesişmişse ne güzel olmuş.
Yeşil Çin Erikleri öyküsü belki de istisnasız kitabın en güzel öykülerinden biri bence, burada ki Qinmei ve Hongmei’nin aşkları öyküye güzel yedirilmiş bu aşk tamamen kurgusal mı yoksa var mıdır böyle bir şey?
Deniz Faruk Zeren: Qinmei ve Hongmei, Yeşil Erik ve Kırmızı Erik. Tamamen kurgu bir öykü tamamen kurgu bir aşk. Ama kimse bir yerlerde gerçekte böyle bir aşkın olmadığını, yaşanmadığını iddia edemez.
Kitaba ismini veren kitaptan bir öykü, bunun diğer öykülere haksızlık olduğunu düşünenlerdenim neden bu isim?
Deniz Faruk Zeren: Önce Albatros Düşü olarak kurmuştum doğrusu kitabın ismini. Daha sonra dosyaya ekleme çıkarma yapınca ve dahi arkadaş vurgusu ve ikinci soruda bahsettiğim hassasiyetlerle adını böyle kararlaştırdım.
Tabi ki yayınevi ki bazı yayınevlerinin hakkıyla işlerini yaptığına dağıtım dahil yazarı okuyucuyla buluşturma konusunda kolaylıklar sağladığını biliyoruz. Yine de Eylem Ata Güleç’in bir röportajında görmüştüm. Büyük yayınevleri bölgeden çıkan metinlere pek yer vermiyor. Daha doğrusu riske girmek istemiyor. Siz Dipnot’u nasıl seçtiniz ve yayınevi seçerken nelere dikkat ettiniz?
Deniz Faruk Zeren: Saygıdeğer Eylem hocamın hakkı var. Doğru bir konuya değinmiş. Duygusal, pastoral, mağdur ve acı olmayan metinlerin bu anlamda pek şansı yok. Risk evet çoğunlukla almak istemiyorlar “politik” diye daha baştan dudak bükülüyor, okumadan geri çeviren bile olabiliyor. Doğrusu Dipnot benim için tam anlamıyla iyi bir seçim oldu. Sağ olsunlar bu mali kriz içinde bile kapılarını kapatmadılar. İncelik gösterdiler. Bakış açısı, hassasiyetler ve elbette çizgi meselesi. Ben de tercih ederken elbette bunlara önem verdim. Yanılmamışım.
Son olarak neler söylemek istersiniz? Kendiniz dışında kimleri, hangi öykücüleri tavsiye edersiniz?
Deniz Faruk Zeren: Dosyalarını kitaplaştırmak için uğraşan arkadaşlar var umarım hepsi bu şansı yakalarlar. Yeterince ilgi görmeyen kitaplar, çabuk unutulan kitaplar var onların da hak ettikleri ilgiyi bulmalarını okurlarıyla buluşmalarını dilerim. Taşlar yerinden oynasın isterim.
Tekrar teşekkürler sizlere. Başarılar…
Yaşama Uğraşı Fanzin Sayı: 15 Sayfa: 9