Connect with us

Röportaj

Röportaj Cabir Özyıldız “Eski Zaman Türküsü”

Soru 1: Kitabınızın kapağında 17.yy sonlarına doğru kullanılan Natürmort sanatından (ölü doğa, cansız varlıklar ve çeşitli nesnelerin bir araya gelerek oluşturduğu kompozisyon oluşumuyla ortaya çıkan resim) Ressam Rafael Romero Barros’un ‘’Açık Portakal Çiçeği’’ tablosunu kullanmışsınız. Öykülerinize genel olarak baktığımızda yarım kalan ve yitip giden hayatlar ele alınmış. Bu sanat eserini kitabınızın kapağına seçmenizdeki düşünceleriniz nelerdir?

Kitabın kapağını ben değil Vacilando Yayınevi editörlerinden Elvan Kaya Aksarı önerdi. Kapakta, öykülerin geçtiği Çukurova bölgesinin simgesi olan portakal ve çiçeğinin olması beni ziyadesiyle cezbetti. Ayrıca resimdeki portakalın on bir dilim olması ve kitabın içindeki öykülerin de aynı sayıya denk gelmesi de hoş bir tesadüf oldu ve nezdimde kabul görmesine yol açtı. 

Soru 2: Eski Zaman Türküsü ilk kitabınız. Kitabınız çıkmasıyla edebiyat hayatınızda ne tür değişiklikler oldu? 

Aslına bakarsanız hayatımda pek bir değişiklik olmadı. Yine aynı rutinle iş ve ev arasında süren hayatıma devam ettim. Yakın çevrem edebiyata pek meraklı olmadığından ve çıkan kitap onlar için pek bir anlam ifade etmediğinden onlarla da ilişkilerimde değişiklik olmadı. Yalnız okur geri dönüşleri ve gerek basılı gerek dijital dergilerde çıkan haber, söyleşi, soruşturma vb. gibi durumlar beni günlük rutinimden az da olsa geri çekti. Onun dışında yine okumaya elimden geldiğince yazmaya devam ediyorum.

Soru 3: Kitabınızda yer alan bütün öykülerin hepsi daha önce yayımlandı mı? Kitabınızda yer alan öyküleriniz arasında daha önce yayımlanmamış olanlar var mı? Daha önce dijital ve basılı mecralarda yayımlanan eserlerin okuyucu üzerinde bir etkisi var mı?

Evet, hemen hepsi farklı dijital ya da basılı dergilerde yayınlandı. Yayınlanmamış tek bir öyküm yok. Okuyucu etkisine gelirsek, siz de takdir edersiniz ki dergiler edebiyatın mutfağıdır. Ben mutfakta elimden geldiğince çok zaman geçirdim. Ve belli bir okur kitlesiyle edebi bağ kurdum. Elbette yayınlanan eserlerin okuyucu üzerinde bir etkisi vardır. En azından okur aşina olduğu yazarla kelimeler üzerinden zaten tanışmıştır. Bu da sizin eserinize olumlu yaklaşmasını sağlayacaktır.

Soru 4: Öykülerinizde kullanmış olduğunuz Adana yerel dili, Adana’ya özgü, has, kulağa hoş gelen ve bir zenginlik barındıran kavramlar var. Örneğin;Belik, Çingil, Peşkir, Hoşkin, gibi kelimeler kullanıyorsunuz. Bunun öykücülüğünüze faydası oldu mu?

Buna fayda demeyelim fakat gereklilik diyelim. Bana göre yazar bir öykü evreni kurarken o kurduğu evreni enikonu tanımak bilmek zorundadır. Anlattığı coğrafyanın dilini, kültürel-sosyal yapısını, deyimlerini, yerel söyleyişlerini, hatta ve hatta kullanılan küfürlere bile hâkim olmalıdır. Her ne kadar kurmaca öykü yazsak da, o öyküyü başarılı kılacak kurgunun gerçeğe yaklaşabilme halidir diye düşünürüm

Soru 5: Kırmızı Defter öyküsünde hem trans bireyler (lgbt) hem de toplumuzun kanayan yarası olan istismar konusu ele almışsınız. İki farklı konu tek bütünlük. (Tıpkı Binbir Gece Masalları gibi, öykü içerisinde öykü) Bu öykünüzde sormak istediğim ‘’Süleymancık’’ sembolü. Süleymancık, toplumda yaşanan olaylara karşı üç maymuna oynayan bireylere yönelik bir eleştiri midir?

Süleymancığın çift taraflı bir görevi var öyküde. Bir yanıyla tarafsız anlatıcıyken, diğer yanıyla toplumsal ahlak normlarına bir gönderme işlevi görür. Sorunuzun enikonu açıklanması hayli su kaldırır fakat biz yine de kısaca özetlersek, şunları söyleyebiliriz; günümüzde toplumsal ahlak normları genellikle üçlü sacayağından beslenir, ataerkil bakış açısı, üretim ilişkileri ve din. Toplum özellikle istismar, tecavüz veya haksızlıklar hususunda bu üç ana unsur üzerinden olaylara bakar ve tutumunu buna göre belirler. Süleymancığın küçük gözleri toplumu temsil eder. Görür, duyar, bilir fakat kendisine ucu dokunmayan hiçbir şeyi umursamaz. Hatta yapılan kötülüğün üstünü örtmek için çaba sarf eder. Bir de tepkisiz kaldığı şeyleri, atasözleri ve deyimlerle teorize eder, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “kol kırılır yen içinde kalır”, “dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek yanaşmaz” vb.

Soru 6:Naze öyküsü yarım kalan bir aşk öyküsü olarak görülüyor ama “Naze” öyküsünde anlatılan bu sosyal tutum kendisini hissettiriyor. Esas burada dikkatimi çeken olay kurtarılabilir gençlik olgusu. Abdulkerim (Sırttaki Maymun) ve diğer gençler. Unutma bahçelerinde unutulup kuruyan gencecik fidanlar. Burada bize edebiyatın öğretici ve yol gösterici gücü hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Edebiyat dünyasında hatırı sayılır bir kesim edebiyatın bize bir şey öğretmeyeceğine ya da öğretmemesi gerektiğine inanır. Ben kendi adıma böyle düşünmüyorum. Yazar anlattığı olaylar, durumlar, karakterler üzerinden okuru dil ve anlatım vasıtasıyla bambaşka insanlar ve dünyalarla tanıştırır. Ve okur okuduğu metinler üzerinden karakterlerle kendisi arasında bir bağ kurar, acılarını sahiplenir, üzülür, hislenir, güler. Kendisi farkında olmadan o metnin içindeki karakterler vasıtasıyla empati kurar ya da yaşamın bambaşka gerçeklerini bilir, öğrenir. Göstermek hususuna gelirsek. Benim edebiyat anlayışıma göre yazar çağının tanığıdır. Yazar, gördüğü, bildiği, ya da kurduğu olayları, durumları anlatırken kendi bakış açısının doğrultusunda bilinçli bir eylemle ve objektif bir şekilde vermek zorundadır. Yazar, yarattığı karakterlerin üretim ilişkileri içindeki safından, kültürel şekillenişinden, sosyal konumundan haberdar olup bütün bunları kendi bakış açısına göre şekillendirip edebi bir estetikten geçirerek toplumsal veya bireysel olarak işler. Ve bize doğrunun yanlışın ne olup olmadığını edebiyatın sonsuz gücünü kullanarak gösterir.

Soru 7: Öykülerinizde kullanmış olduğunuz mekânlar ve ele aldığınız karakterlerde Orhan Kemal çizgisi görülmekte. Orhan Kemal tarzı sizin için bir avantaj mıdır? Yoksa dezavantaj mı? Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Evvela şunu belirteyim, Orhan Kemal ustamızla aynı satırlarda yer almak bile benim için bir gurur ve mutluluk sebebidir. Rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki, okuma, yazma, insanları anlama, tanıma hususunda bana her zaman yol gösterici olan yazarların başında gelmiştir. O’nun anlattığı coğrafyada doğup büyümüş olmam, anlattığı insan hikâyelerinin benim gördüklerimle benzeşmesi, dilinin yalınlığı, romanlarının, öykülerinin merkezine aldığı insan tipleri çocukluğumdan beri ilgimi çekmişti ve ilk gençlik yıllarımda şöyle düşünürdüm, bir gün yazmaya başlarsam onun gibi yazmak istiyorum. Ancak, edebiyatla yazı anlamında hasbıhale başladıktan sonra Orhan Kemal’e birebir benzemenin kendimi ifade etme noktasında bana bir farklılık katmayacağını, benim de dil ve anlatım tekniği hususunda kendi yolumu bulmam gerektiğini öğrenmeye başladım. Orhan Kemal’le aynı coğrafyada doğup büyümek, benzer insan hikâyelerinin içinde yoğrulmak, onun işaret ettiği olayları, durumları genç yaşta kavramaya çalışmak benim için oldukça avantajlı bir durum. Dezavantaj olarak gördüğüm şey ise hemen hemen yok. Çünkü her ne kadar Orhan Kemal’le aynı coğrafyayı, aynı insan tipolojilerini benzeşen tarzda yazsak da zaman, dil ve anlatım biçimleri değişti.

Soru 8: Yazar Feyza Hepçilingirler , ‘’Okumak zordur, edebiyat yapıtı okumak daha zordur, öykü okumak en zorudur’’ der. Bana göre öykü yazmak daha zordur. Öykülerde klasik çizginin dışına çıkmak, tekrara düşmemek ve okuyucuyu etkilemek adına çıtayı yüksek tutmak gerek. Uzun zamandır öyküler yazıyorsunuz ve ilk kitabınız yayımladı. Bu bağlamda yeni bir dosya hazırlığınız ve çalışmalarız arasında bir roman projesi var mı?

Kafamın içinde birikmiş bir hayli öykü var. O yüzden şimdilik roman projesi ilgi alanıma girmiyor. Hâlihazırda başlanmış bir öykü dosyam da yok. Ancak notları alınmış, yazılmayı bekleyen onlarca hikâye var. Bir de yazmayı planladığım işçi öyküleri projem var. Fakat bu işçi öykülerini yazarken Didaktizmden uzak durmayı hedefliyorum. Slogan atmadan, kör göze parmak sokmadan, bağırmadan işçilerin günlük yaşamlarını, karşılaştıkları sorunları, umutlarını, direnişlerini, çaresizliklerini yazmaya gayret göstermeye çalışacağım.

Soru 9.Son olarak ne demek istersiniz?

Bu kıymetli söyleşi ve emeğiniz için çok teşekkür ederim. Çukurova’dan kucak dolusu sevgiler selamlar.

Karıncafil Öykü Dergisi Sayı: 2 Sayfa: 18

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir