Öykü
İlyas Talha Er – Çaresiz Bir Adamın Mektubu
(Gönderilmedi)
Ah bir tanem, katlanamıyorum senden uzakta olmaya. Bilmem inanır mısın, seni görememek hiçbir şey görememekten daha karanlık, boğucu geliyor. Biliyorum, kızacaksın bana, sana bu kadar samimi şekilde hitap edişimden dolayı darılacak, biz seninle ne zamandan beridir “ bir tanem’li,canım’lı” olduk be tuhaf şey diyeceksin, cevabın seni ilk gördüğüm andan itibaren olduğunu bilmeden. Olsun kız bana, alay et benimle hatta gül benim garip duygularıma için için. Ama n’olur kabul et aşkımı, cevapsız bırakma kalbimdeki şarkılarını. Kusura bakma, yine saçmaladım ben galiba, kalbimdeki şarkılarını falan derken. Ama yine de bir şans ver işte bana. Bilir misin? Bence aşkların en trajik olanları hiç başlayamamış olanlarıdır. Kar altında kalmış bir çiçek tohumu gibi. Belki ne güzellikler ortaya çıkacak o mini mini boncuk kadar şeyden. Ama korkuyor, dışarısının daha aydınlık, havadar, yaşam dolu olduğunu biliyor. Bilmesine karşın kıramıyor o incecik kabuğunu, silkip atamıyor üstündeki yumuşacık toprağı. Sonunda da toprağın altında buruşup ölüyor işte. Ah sevgilim, biliyorum benim de sonum böyle olacak ama bil ki kalbimdeki şarkıların asla susmayacak. Hem kim bilir ha, belki bir gün gelir, bir bakmışız beraber dinliyor oluruz şarkılarımı, ha olmaz mı dersin?
Geçen gün birkaç saat durmadan düşündüm sana bir şeyler yazsam mı diye. Bir bilsen neler vardı aklımda. İlk başta rahatsız ettiğim için kısa bir özür sonra da dert anlatırcasına sana anlatmaya çalıştığım hislerim. “ Ne zamandır yazmak istiyordum sana.( Aklımdan geçiyordu desem daha iyiydi.) Eğer senin içinde uygunsa seni daha yakından tanımak isterim”. Sonra kalbimin hiç durmayan çırpıntısıyla mesajı göndermek üzereyken birdenbire kendi kendimi kandırmış olduğumu, o mesajı asla sana gönderemeyeceğimin yüzde yüz farkında olduğumu anladım. Sonra mesajımı silip bu saçma gösteriyi bitirdim. Ardından aklıma geçmişte yaşamış olduğum benzer olayları hatırlayıp daha da küçülttüm kendimi gözümde ta ki senin yanında kapkara, ufacık bir nokta halini alıncaya dek.
Ama dur sanma ki başarısızlıklarım, hatalarım burada bitiyor. Geçen gün yayınevinin birine öykü yolluyayım dedim. Sana olan aşkımı anlatıyordum. Sevgimin nasıl içime sığmadığından, senin başkalarıyla olabileceğini düşünmemeden dolayı nasıl azaplar çektiğimi anlattım. Ama bana verdikleri cevap pek manidar oldu: “ Kusura bakma sana bu sayımızda yer veremeyeceğiz. Ele almış olduğun konuyu anlatımınla güçlendirmen gerekiyor. Herkes bir aşk hikayesi yazabilir. Önemli olan onu nasıl anlattığın.” Lütfen söyle bana, laf mı bu şimdi Allah aşkına! Ben burada elin adamına seni, en tatlı, mahrem hislerimi en ufak bir yapmacıklık olmadan anlatayım, o kalksın herkes aşık olabilir desin. Aslında şimdi düşündüm de çok da doğru demiş aslında. O kadar boşu boşuna kızıp durmuşum herife desene..
Neyse sana geçenlerde başımdan geçen ilginç bir olayı anlatayım. Geçenlerde bir tatile gidiyim dedim. Biraz denize gireyim, kafamı toplarım bir de kendime bir kaç yeni arkadaş bulurum orada diyordum. Bunların arasından sadece denize girmeyi başarabildim, neyse konumuz bu değil. Denizdeyken bir an sana benzeyen birini gördüm. O kadar çok heyecanlandım ki senin orada olma ihtimalinin olamayacağını falan unutup yanına (?) doğru yüzmeye başladım. Derken yanına uzun boylu, esmer, pis pis sırıtıp duran bir herif geldi. Başından tut, her yeri dövmelerle, garip garip işaretlerle doluydu. Sana(!) sarılıp gülmeye başladı, sende hafifçe gülerek başını eğip karşılık verdin. İnanır mısın, o an kendimi denize bırakmaya çalıştım. Cidden içimden sayıyordum acaba kaç saniye dayanabilirim diye, ölünceye kadar. Ama sonradan yine korkaklığım galip geldi. Aynı sana mesaj gönderiyormuş gibi yaptığım zamanki gibi saçma bir gösteriydi bu sadece. Hemen çırpınıp kurtardım kendimi, ardından sizi izlemeye başladım. Etrafınızdaki çoluklu çocuklu kalabalığa aldırmadan denizin ortasında kıpırdamadan birbirinize bakıyordunuz. Dövmeli durmadan sırıtıyordu tabi. Kıskandığımı falan düşünme (aldırma, kendimle eğleniyorum sadece) ama o an kalbimin bir buza döndüğüne yemin edebilirim sana. Bir çaresizlik sardı her yanımı, içimden yavaş yavaş ağlayıp denize gözyaşlarımı sunmak geçiyordu. Sonra aklıma bu hanımefendinin sen olamayabileceği geçti. Garip hastalıklı bir umut sardı her yanımı, hemen kumsala çıkıp o çiftin denizden çıkmasını beklemeye başladım. Birkaç dakika daha öylece bakışıp durdunuz sonra da yavaşça kumsala ayak basıp hafif adımlarla sahili terk etmeye başladınız. Ben de tabi arkanızdaydım. Ah canım bilemezsin sen, o an nasıl da istiyordum o kadının sen olmamasını. O dövmeliyle el ele tutuşman, bütün yüzüne yayılan bir gülümsemeyle kendi adımlarını onunkilere uydurmaya çalışman, onun sana sürekli sırıtarak bakması.. Kendimi kaybetmiştim sanki bütün bunlar şahit olurken. Sizi niye takip ettiğimi bile unutmuştum. Sadece bir şeyin olmasını bekliyor, böylece bu azaptan kurtulabilmeyi umuyordum. Ama her yüzüne baktığımda sanki bir bataklığın içine çekiliyor muşum gibi oluyordum. Seninle konuşmak, yüzüne bakmak o kadar şiddetli bir ihtiyaç halini almıştı ki içimde aklımı kaybetmekten korkmaya başlamıştım. Aklımdan bahaneler arıyordum yanına yaklaşmak için. Sesini duymak için. Sonra birdenbire dövmeli yanından ayrıldı. Ben yanına çaktırmamaya çalışarak koşarak geldim. Sonra da elimden geldiğince normal gözükmeye çalışarak sana sahile nasıl gidebileceğimi sordum. Sonra dikkatli bakınca anladım onun sen olmadığını, tam derin bir nefes alıp oradan ayrılacaktım ki arkamda o dövmeliyi gördüm. Kaşları çatılmış, hınçla üzerime doğru yürüyordu. Bir anlığına gözümü ondan ayırmayı başarıp karşısında ilgisiz bir şekilde durmaya çalıştım ama karşıma geçip tükürürcesine: “Hayırdır, peşimizdesin bir saattir.” demesiyle birlikte dizlerimde derman kalmadı. Hemen özür dilemeye çalıştım ama kadının: “Bir şey yok, sahili soruyor sadece.” Demesiyle birlikte derin bir nefes aldım ama bu yine de sokağın ortasında adamdan sağlam bir şamar yememe mani olamadı. Ben neye uğradığımı şaşırmış bir halde etrafımdakilere bakarken adamın sana benzetmiş olduğu kadınla birlikte pis pis sırıtarak benden uzaklaştıklarını gördüm.
İşte canım sana anlatacaklarım şimdilik bu kadar. Belki de hiç açmaya bile zahmet etmeyeceğin bu mektubu daha da uzatıp durmak istemiyorum. Biliyor musun, geçenlerde bir yerde bir fotoğrafın çıktı karşıma (Tabi ki saatlerce telefon başında ben arayıp bulmadım) Ben o fotoğrafla bakmakla yetineceğim ama sakın yanlış bir şeyler düşünme. En kutsal, hassas hazinelere layık bir şekilde saklayacağım seni. Herhalde gülüp duruyorsundur bana şu anda ya da çok kızıp mektubumu parçalayıp atmış da olabilirsin, bilmiyorum. Ama ne olursa olsun seni sevmeyi asla bırakmayacağım, bunu biliyorum.
(Gönderenin ismi yok)