Öykü
İbrahim Tekpınar – Yine Süt
“Ülkemizde en çok yetişen, köylüdür. Köylü, bütün iklimlerde yetişir. Köylünün yetişmesi için, çok emek vermeğe ihtiyaç yoktur. Köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. Çabuk büyür, erken meyva verir. Kendi kendine yetişir, kendi kendine meyva verir. Biz köylüleri çok severiz. “Tehlikeli Oyunlar. İletişim Yayınları, İstanbul 2008 s. 110-112
Ben onun nasıl hin bir adam olduğunu biliyordum da art niyetli olmak istemiyordum. Hep temkinli yaklaşıp duruyordum.
Çocuklarının kirveliğini teklif ettiğindeyse garibanı kırmak istemedim. Hakkıyla yaptım. ESnaf hala söyler durur. Lokumu en iyi yerden aldım. Hacı Bekir Lokumu mübarek. Çocuklara birer kelle taktım. Yemek için koyun kestirdim. Köy yerinde anlı şanlı bir sünnet oldu. Üstünden onca zaman geçtiyse bile çocukların asla unutacağını sanmam. Bir gün çocuklar evden sıkılınca kirvelerime gidip köy havası solumak, biraz bomboş tarlalarda gezinip durmak istedim. Çocukları aldım. Köy yolunu tuttuk. Köy postasında tanıdıklar çıktı. Kime dediler. Kirvelerime deyince surat ekşitenler de oldu. Yine de dönmek istemedim. Evlerinin önü bataklık. Çamura bulana bulana eve girmeye çalışırken çocuklar bizi görüp koştu. Hacı Ağa kapıda karşıladı. Öyle sevinçli ve hürmetkar ki şaşırdım. İçeri buyur edip altımıza keçe halı verdiler.
-”Aç mısınız?” dediler.
Çok değil deyince bir kâsede süt geldi. Olsun ben çok değil dedim diye öyle yapmışlardır. Köylülerin durumlarından, ekinlerden bahsede bahsede akşamı ettik. Akşama yine sofra kuruldu. Bez sofra serildi. Bulgur gelir şöyle üstünde et olursa doya doya yerim. Ne zamandır da tere yağlı etli yememiştim. Fazla kaçırmayayım sonra ayaklarımın altı yanar. Şu lanet şeker. Ağzım kurur, ayaklarımın altı yanar. Çocukların da olmaz demişlerdi şekerden. Şükür. Daldım. Sofraya dikkat kesilince süt geldi. Hanıma bakıyorum kenardan. Gözlerini belertip duruyor. Anlıyorum var bir şikâyeti de ben ne yapayım? Yatma vaktinde yatakları serdiler. Hanım söylenmeye başladı.
- -Onlar gelince biz hürmette kusur etmiyoruz. Sadece bize süt verdiler.
- -Yahu belki yoktur?
Peynir de mi yok, yoğurt da mı? Sustum. Sabaha kalktık. Gideceğimizi söyledim. Misafiri olduğumuz kirvem. “Kahvaltı etmeden olmaz” dedi. Açız, karnım gurulduyor. İçinde ayı var nerdeyse. Süt içmekten. Bu sefer tamam. Bu sefer yoğurt, yağ,süt falan gelecek. Köy kahvaltısı yapacağız. Ekmek bile olacak. Hem de sıcak köy ekmeği. Üstünde buğusu bile olur.
Yatakları kaldırıp sofrayı serdiler. Sofra bezi değişiyor. Yine koca inek tası dediğimiz tasta süt geldi. Aslında gelirken kokusu burnuma geldi de çok içtim ondan dedim. Yok. Kocaman kareli bezin ortasında süt kasesi.
Dilime vurdu sanki
-” Yahu yoğurt da mı yok” çıktı ağzımdan. Kirvem olacak kurnaz
– “Ha süt ha yoğurt ha peynir hepsi sütten yapılır “deyip gülünce anladım.
O kadar ağrıma gitti ki yolda kendi kendime konuşup durdum. Hanımsa beni sakinleştirmek istiyor ama arada da laf sokuşturup duruyor. Eve vardık. Doya doya ekmek yedim. Şekerim fırlar demeden ekmek yedim. Aklımsa hinoğlu hin kirvemde. Kirvem demeye dilim varmıyor ya. Cumaya mutlaka gelirsin cimri herif ! Cumaları hala köylüler kasabaya gelir. Pazar yapar. Bu hafta olmasa öbürkü hafta mutlaka karşılaşırız Hacı Ağa! Bir hafta iki hafta derken geldi. Dükkânda olmadığım bir zamanda gelince çırak söylemiş. Eve geldi. Kapı çaldı. Hanım;
– “Hacı Ağa gelmiş kapıda” dedi. Kapıya gittim.
-” Merhaba kirve, nasılsın? çocuklar nasıl? sizi görmeye geldim” dedi.
Tam öğle vakti, yemek vakti bizi görmeye gelmiş. Kurnaz ya yemeğe gelmiş. Kapıdayız içeri buyur etmemi bekliyor.
-Bizler iyiyiz, çocuklar da deyince aklıma yaptığı hinlik geldi.
Israr edip “Çocukları görseydim bari” deyince
Sokağı kolaçan ettim. Kimseler yok. Fermuarımı açtım. Ha bu! ha çocuklar! Gördün işte.
Deyince sanki utandı. Ama sanki …Kapıyı kapadım.
Çengel Fanzin Sayı: 1 Sayfa 7