Öykü
İbrahim Tekpınar – Emekli Hâkim Münir Beyin Ayılığı
”Düş uyuşturucuların en doğalı bu yüzden alışkanlık yapar” Fernando Pessao
Kapkara bir kutunun içinde mavi halelerle remizler beliriyor. Gösterge bozuk olsa içerisi zifiri karanlık olacak. Allahtan değil.
Kapı açıldı. Karanlıkta tam seçemedim ama sonradan tanıdım. Emekli Hâkim Münir’di. O beni tanımış mıdır? Tanımışsa da kibrinden tanımıyormuş gibi davranmıştır. Oysa stajyer avukatken adliye koridorlarında mutlaka karşılaşmışızdır. Ayı Münir’deki kibre bak! Tanımazsan tanıma. Ayılığını da çay ocağından öğrenmiştim. Hödükten herifin biriymiş de ondan ayı Münir deniyormuş. Emekli olacakmış. Evde herkesi ikrah ettirir bu demişlerdi. Oysa sakin ve sükût bir adama benziyordu. Kafaya taktım ya iki de bir ayı, ayı diyesim var. Ayı,ayııı ayııı..Boğazım sızlayana kadar ayııııııııı. Tam bir emekli arabası olan arabasının kapısını açmak için cebinde şangırdayan anahtar demetini çıkardı. Koruması olmadığından kendi anahtarı sokup bindi. Bindikten sonrasında bilerek yavaş hareket ediyorum ki ayı oğlu ayıyı izleyeyim. Ayaklarım kocaman ama adımlarımı yavaşlatıyorum. Ayıysa yanımdan egzoz dumanı olarak geçti. Yokuş aşağı yürüdüm. Ofise gittim. Kahvaltı bile yapmamıştım. Mutfakta kahvaltı yaparken karşıdaki balkonda atletli çocuğu daha önce de görmüştüm. Kapana kısılmış bir hayvan gibiydi. Bugün de neler oluyorsa herkesi hayvan gibi görüyorum. Sekreter Rüya hanımda baykuşa benziyor. Gözleri şöyle kocaman hep bir şaşkınlık var yüzünde. Sami’nin kulakları kepçe o da danaya benziyor. Möööö dese tamam. Melisa, ahha Melisa tam bir ceylan. Seke seke yürüyor. Hep ürkek. Algıda seçicilik mi ne? Televizyonda iki ayak üstünde duruyormuş gibi dikelmiş benekli bir ayı var. Bir şeyler anlatıyor sanki. Birileri kostüm giydiğini birileriyse bu türün böyle ayakları üstünde durabildiğini kanıtlamaya çalışıyor. İşin içine te elin Japon hayvanat bahçesi bile karışmış. Kendi benekli ayılarının videosunu çekmişler. Korkulur bu çekik gözlülerden. Ayıysa insan gibi iki ayak üstünde durup bir şeyler anlatıyor. Kendimi bazen gereksiz empati kurarken buluyorum. Bu huy da Sergül’den bana bulaştı. O ayının yerinde olsam hayvanat bahçesini ziyarete gelmiş o avel kalabalığa ne derdim?
Sizden nefret ediyorum derdim. Çünkü kavmimi böyle anmaları hoşuma gitmezdi. Hem sizden kibarlık öğrenecek değiliz. Ayı! Ayılık yapma! Ayı gibi adam deyip küfür gibi kavmimizi anmaları hoşuma gitmez. Mesela derdim örnek verirdim ki anlasınlar bu insanlar ki Allah’ı bile gözleriyle görmek istiyor. Örnek verince görmeleri mümkün ya örnek verirdim hemen. “Geçenlerde arı kovanına dalmadan önce rica ettim. Sevgili arı kardeşlerim dışarı çıkmanızı rica ederim dedim. Anlamadılar. Hırgür çıktı. Kovana daldım.” Bal, ne güzel cennet yiyeceği. Sahi bizim de cennetimiz var. Bal şelaleleri akıyor. Dişi ayılar dans ediyor. Bal likörü içeceğiz. Ama en çok bize hizmet edenlerin arasında insanların da olması hoşuma gider yani. Uzatırım da uzatırım. Bizi öldürüp derimizden kıyafet yapanlar var ya bir keresinde gördüm. Ormana ava gelen birinin üstünde derimizi gördüm. Adamı ayı sandım. Hatta tanrı sandım. Ama kızdım dedim ayıların tanrısı yarı insan yarı ayı olamaz ki! Öfkelendim. Üstünde yürüdüm. Silahı gümledi. Korktum. Ağacın birinin dibine saklandım. O adamı tek yakalasam ellerimle boğacaktım. O sırada düşündüm ormana gidip tüm ayı kardeşlerime seslenip bunların cezasını vermeyi. Yanlarına gittim. Mağara mağara gezip tebliğ ediyordum. Sonumuzu getirecekler bakın avcılar bizi öldürecek dedim. Birlikte hareket edip dikkatli olmalıyız dedim.
Uykusundan uyanan biri
-Anarşik mi olacaksınız ayı oğlu ayı! Deyince celallendim.
Bunlardan bir halt olmaz. Ama ormanın en korkak ayısı peşime takıldı. “Gidip kulübelerini dağıtalım” dedi. Yok dedim. İnat etti.
Gidip kulübenin kapısında durduk. Kimseler olmadığı için cesurca kükreyip kapıyı kırdı, korkak. İçeri daldık. Ev bomboş. Bir şeyler bulmayı çok isterdim. Bir kitap mesela, kutsal kitabımız yok nasılsa bizi birleştirecek bir kitap. Ben yazıp orda buldum desem? Çok mu uydurma bir kitap olur? Sanki kimseler inanmaz ama bir peygamber gelse, eliyle şaklatıp bal şelalesi yapsa inanırlar. Ayı oğlu ayılar illa gözleriyle görüp inanır. İnsanlar gibi onlar da gözlerini her halta şahit kılmaya alışkınlar. Onlar anca uyur peygamber bile çıkaramaz. Devrim de yapamazlar. Devirecekleri her şeyi sakarlıktan devirirler de devrime yer kalmaz. Sanki uyandım daldığım derin düşten uyandım. Damarlarım kabardı ayıları devrime ikna edebilseydim keşke. Keşke ayılar devrim yapmış olsa.
Ayılar devrim yapsa yaza denk getirirler. Kışın uyurlar. Ordu kurarlar. Ordularında sadece ayılar olmaz ya! insanlar da olur. İnsanların da kendilerine ceza verdikleri olur. Ayı öldürenin cezası ölüm, ayı yavrusunu alıp hayvanat bahçesine satanın cezası müebbet. Ormana saldıranın da cezası müebbet. Bir de Münir bey gibi ayılığın namusuna leke sürenler var ki onların yerinde olmayı kimse istemez. Ayı Münir onca sene ayılıkla anılmış da bir sürü yanlış kararlar, yanlış işler yapmıştır. Ayılar kesin onu rehin alır. Onlar rehin alırken bu yine kibirlenir “beni der beni tanıyor musunuz? Ben emekli hâkim Münir Çokgezer. Derhal beni bırakın!” Öfkeden burun delikleri büyür küçülür. İyice döverler. Sen ayısın derler. Kabul etmez çünkü; birilerinin onu işlettiğini sanır. Ama sonra korkar Düzenli olarak döverler. Sonunda mahkemeye çıkarılır. Ben der, emekli hâkim ayı Münir Çokgezer. Gülümser ayılar. İyi hal indirimi yaparlar. Üç yıl beş ay ceza alır. Bir gün mağarada cezasını çekerken çağırırlar. İnsanlar bize karşı eylem yapıyorlarmış. Eylem alanını Münir Bey biliyor. Eski memuriyeti sırasında çokça eylemciyi karşısına getirtmişler. Eylem alanlarının gediklilerini çokça bülbüle döndürmüş. Ormanın kestirmelerinden eylem alanına yüksekten bakmışlar. Onca kafayı bir arada görmeyeli çok zaman olmuş ama onca ses kulağını tırmalamış. Yaklaştıkça kokular artmış. Çöp kokuları, insan kokuları. Münir bey ormandaki çiçeklerin kokusunu özlemiş. Kalabalık uzaktan insan görünümlü kıllı yaratıkları görünce çok korkmuş. Biri elinde megafonla bağırmış “panik yapmayıın!” bunu duyan kalabalık birbirini eze eze dağılırken polislerden birini görmüş. O polisin elinde tabanca ateş etmeye çalışırken kaçmışlar da Münir beyin yanındakine isabet etmiş. Münir beyse elinde tabanca olan polisi tanımış. Bacanağıymış. Eskiden adliyede koruma polisiymiş. Zaten karısını başına bela eden de oymuş En çok onu aradı gözleri. Bulamadı. Kurnaz herifin tekidir. Tehlikeyi gördüğü an sızar. Tanımış mıdır acaba? Sanmam. Ormanın yolunu tutunca arkasından bir gümbürtü duymuş. Bacanak! Gözlerinde yine hinlik varmış.
Ah bile diyememişken bacanak başında belirip “ayı oğlu ayı” deyip tabancasını ateşlemiş. Münir bey ölmüş de ayılar sahip çıkmamış. Çünkü; Münir bey gerçek bir ayı değilmiş ve ayılığı sonradan kabul etmiş olsa da ayılar cennetine giremezmiş.
Yazık oldu adama, ömrü ayı olmakla da geçmişti ya. Üzüldüm ölümüne. Tekrar karşılaşsam belki ayı diye bağıramam ama Kemal Sunal sever misiniz? diyeceğim. Asansörde kalmaktan korkarım ya muhabbet olsun diye derim. Öylece ağzımdan çıkar Sosyete Şaban filmini çok severim derim. Sahte kibarlık yapmaktan, korkakça yaşamaktan iyidir ayılık derim. Karanlıkta iyidir de insana ölümü anımsatır niyeyse. Ya da düşle gerçeği ayırt edemez insan. ”Düş uyuşturucuların en doğalı bu yüzden alışkanlık yapar”* derim. Bak nerelere getirdi bizi. Ha der avel avel ya da belki kızar. Kızmazsa Kemal Sunal’dan devam ederim “Bu sene içinde ayı avlamak yasaktır. Yaşasın ayılar”
*Fernando Pessao Huzursuzluğun Kitabı Can Yayınları 29. Basım Sayfa 232