İnceleme
Halil Yörükoğlu – Şu An Saat Kaç?
Yörükoğlu’nun Kaçış Rampası(2020), Keşke Yüzüme Baksanız(2022) kitapları bulunmakta ve 2024 yılındaysa “Şu an Saat Kaç?” kitabı yayımlandı. Kitaba ismini Cumartesi öyküsünde geçen bir cümle vermiş ”Uzaklaşırken WhatsApp’tan dayımı aradım. Başsağlığı diledim. Şu an saat kaç diye sordu. Söyledim”
Kapakta Charles Parker ‘ın “Modern Şehir Manzaralı Pencere” adlı fotoğrafı yer almakta ve kırmızı harflerle “Şu an saat kaç?” yazıyor. Tam Amerika denince zihnimizde canlanan, göğü delercesine şehrin ortasına dikilen camdan gökdelenler var.
Kapağın görseliyle içerdeki öyküler birbiriyle uyumlu. Çünkü; öykülerin ana merkezinde göç, göçmenlik ve Halil Yörükoğlu’nun biyografisinde yazdığı gibi “göçerlik” var. Sadece bunlardan oluşuyor demek haksızlık olur.
Kitaba ismini veren Cumartesi öyküsünde uzaklık, Cenaze öyküsünde “yurtsuzluk”, Mavi Kuyumculuk öyküsünde “Süryani bir ustanın” sürgünlüğü ve var olma hikayesini okuyoruz. Seninle Şöyle Olabilirdik de dönüşü ve geç kalmış olmayı, Sınırdan Koşarak On Dakika’ umuda yolculuğu, İyi Gelecek Şeyler Listesinde “yaşama tutunma çabasını “görüyoruz. Tüm bunların dışında kitabın ve öykülerin bir derdi var ve aslında bize soru soruyor. Bir kitap neden bize soru sarar? Yazar birinci tekil şahıs diliyle yazdığı öykülerin şahidi olduğu için okuyucuyla bir nevi dertleşip soru soruyor. Özellikle Cenaze öyküsünde “burada ölünce buralı olacak mıydık? “derken “insan nerelidir? “diye soruyor. Yine soruya röportajında* kendisi cevap veriyor.
“Farklı öykülerde geçiyor “ev” meselesi. Amerikalı’da “İnsan evinden bir ay uzak kalır mı lan?” diye soruyorsun. Doğum’da “Evden uzak olunca akla çok soru geliyor. İnsan evindeyken belki sadece ne yiyeceğini düşünüyor.” diyorsun. Bir göçmen için ev ne anlam ifade ediyor? Üstünde dam olan, bahçeli bir yapıdan fazlası mı ev? Kendini evinde hissediyor musun mesela? Öykülerindeki karakterler genel olarak evinde hissetmiyor gibi geldi bana çünkü…
Ben hayatım boyunca toplamda on sekiz tane evde yaşamışım. Bunlardan hangisi ev? Bahsi geçtiğinde aklıma geliyor diye sürekli düşünüyorum. Üstelik ben de ev kuranlardan olduğum halde. Ev deyince aklıma çocukluğumun geçtiği ya da çocukluğumdaki insanların halihazırda olduğu yer geliyor. Bir yerli olmak geliyor. Oralı olmak. Yani bu dünyada her şey darmaduman olsa, herkes evine dönsün denilse galiba ben direkt annemin evine giderim. Oralıyım çünkü. Bu sorumsuzluk manasında kurduğum bir cümle değil. Aklıma gelen bu. Ve bundan dolayı otuz sene mortgage ödesen de orayı ev gibi hissetmediğin anlar oluyor. Yazdığım insanlar da benim gibi bence. Buralı olamıyorlar. Bu kahveciden kahve almakla, lokantaya gidebilmekle halledilecek bir mesele gibi de durmuyor. “ diyor.
Yurtsuzluk hissinin insanda yarattığı köksüzlük duygusu insanı zoraki bir yolculuğa çıkarıyor. Bu zoraki yolculuk aslında insanın çocukluğu. Özellikle sürgünde yaşayan yazarların çocukluklarını deşer gibi eserlerinde çokça çocukluk dönemlerine ait hikayelerin yer almasının sebebi de aynı. Yörükoğlu’nun eserlerinde de yer yer çocukluk simgeleri, ülke özlemi, anne baba figürlerinin olduğunu “memleket” hasretinin de yer aldığını görmek mümkün. Özellikle Mavi Kuyumculuk öyküsünde “Dükkanın tabelasında Mavi Kuyumculuk yazıyordu. Mardin Süryani’si Abay Usta’nın oğlu Habip yazmıyordu” Müslüman çoğunluğun yaşadığı bir ülkeden Sürgün bir Hristiyan’la benzer duyguları yaşaması kimlik sorgulaması da yaptırmaktadır. Güvercin öyküsüyse Mehmet Uzun’un Nar Çiçekleri adlı kitabında geçen bir hikâyeyi anımsatıyor.
Sonuç olarak; on dokuz öyküden oluşan kitap; yalın bir dille yazılmış ve gurbet, göçerlik, kimlik ağırlıklı temalardan oluşmaktadır. Yörükoğlu ayrıca bize Amerikan rüyası diye pazarlanan Amerika’da yaşamı ve oradaki işçilerin de dünyasını aktardığı için toplumcu gerçekçi bir çizgi de yakalamış durumda.
İbrahim Tekpınar
Halil Yörükoğlu Şu An Saat Kaç
İletişim Yayınları 111 Sayfa
*İlker Aslan-Edebiyathaber