Öykü
Ömer Dağlı – Alman Kurdu
Köpeğimiz bu sabah öldü. Uzun yıllardır süren yolculuğumuz, sabah on sularında sona erdi. Hepimize bir sessizlik hâkimdi, ölümün acımasızlığı işte. Alışkındık, daha önce kedimizi kaybetmiştik. Yapılacakları biliyorduk, oldukça soğukkanlıydık. Ağlamıyor, zamana tanıklık etmekle yetiniyorduk.
Babam, onun yaşlı bedenini bir battaniyeye sardı. Annem veterinere gelmek istemedi, ölümü kaldıramadığını biliyorduk. Bir yakınımızı kaybettiğimizde de aynı şekilde davranmıştı: Evdeki işlere koştu, herkesle ilgilendi. Kısacası üstüne ne düştüyse yaptı. Ancak cenaze namazını uzaktan izlemekle yetindi, herkes gibi.
Novel’i arabanın arka koltuğuna taşıdık, daha sonra veteriner kliniğine vardık. Tek kelime etmiyorduk. Bir profesyonel gibiydik.
Biraz sonra babam, bedenin krematoryuma verileceğine dair belgeleri imzaladı. Buna dair bir ücreti de ödedik ve dışarı çıktık. Derin bir nefes almıştık adeta.
Biraz etrafta dolandık. Birbirimizden bağımsız hareket ediyor gibi gözüksek de, aslında bir sonraki düşüncelerimiz eylemlerimizle birleşerek vücut buluyordu. Az sonra babam:
“ Biliyor musun oğlum?” dedi ve sustu.
“Efendim!’’ dedim. Onu konuşmaya davet eden bir tondaydım.
“ Köpeği onlara teslim edince içimden bir şey anlatmak geldi sana. Novel’le ilgili.”
“ Dinliyorum baba.”“ Novel’in ilk geldiği zamanları hatırlamazsın. Daha çok küçüktün. Bir tanıdık aracılığıyla sahiplenmiştik.” “ Bahsettiğiniz kadar biliyorum sayılır.”
“ Öyledir, neyse işte. Sen daha yedi sekiz yaşlarındaydın. O zamanlarda eski evdeydik, Novel’in kulübesi ve koşturduğu demir çitli alanı çok küçüktü. Novel bu bilirsin, Alman kurdudur, deli sahiplenir.Üstüne saldırır, kimsenin gözünün yaşına bakmaz. O vakitler karşı sokaktan çocuklar ara sıra bizim evin önünden geçerdi. Geçerken de biraz oynarlardı Novel’le. Bir sağa bir sola koştururlar, üç metrelik alanda hayvana tur attırırlardı. Havlamaları, hırlamaları saymıyorum bile. Hayvan tehdit sanıp perişan olurdu. Evde biri varsa çocukları kibarca uzaklaştırıyordu ama, olmadığında gör.
Bir gün eve geç geldik, o koşturduğu alan kanlar içinde kalmış. Panikle biri vurdu bıçakladı sandık. Kulübesini bir açtık ki uzanmış yatıyor, o yerler pati izinde kan lekeleriymiş. Sonra durumu anladık tabii.”
“ Çocuklar yüzünden değil mi?”
“ Tabii ki. Ben düşündüm taşındım ama bir şey bulamadım. Çocuklara kızsan fayda etmez, on tur attırıyorsa beşe düşürür. Çocuk bu sonuçta, öyle kızılmaz da. Novel neden bu kadar delicesine koşturuyor? Niçin ona yardımcı olamıyorum? En sonunda dedeni aradım: Hem öylesine konuşmak, hem de onun yaşam tecrübesinden istifade etmek için.
“ Ne dedi?”
“ Aslında dedenin köpeklerle pek bir ilgisi yoktur. Ama insandan iyi anlar. Zaten insanı anladıysan, gerisi onun kopyası, bilemedin çok benzeri. Ben ondan böyle gördüm. Dedi ki, köpeğe koşturacağı daha fazla alan ver.”
“ Ne alaka ki acaba?”
“ Ben de böyle tepki verdim. Nedenini sorma. 2-3 ay yap bakalım, düzelirse anlatırım. Düzelmezse boşver dedi.’’
‘’ Sen yaptın mı peki?’’
‘’ Evet. Bir usta bulup köpeğin yaşam sahasını hem enden hem boydan büyüttüm. Neredeyse evin girişiyle aynı boyutta oldu. Azıcık sokağa taştı ama birilerinin şikâyet edeceği türden değildi. Bir ay geçti, Novel’in biraz sakinleşmesi dışında hiçbir şey değişmemişti.
Çocuklara ya da gelip geçen yabancılara aşırı tepki vermeye devam ediyordu.”
“ Sonra bir şey oldu mu?”
Ne demezsin? Bir mucize oldu. İkinci ayın sonlarına doğru; Novel çocuklara da, sokaktan geçen yabancılara karşı da ölçülü tepki vermeye başladı. “Çocuklar çitlere yaklaştığında onları izlemekle yetiniyor, eğer ellerini ayaklarını çitlerden içeri sokacak olurlarsa bir panter gibi atılıyordu.
Devamında birkaç dakika havlıyor, hırlıyor ve onları izliyordu. Muhtemelen çocuklar, bu atlama refleksinden çok ürktüklerini ve artık onu yeterince fazla kızdıramadıklarını anlayınca birer birer gelmeyi bıraktılar.”
“ Yabancılara karşı nasıl davranıyordu?”
“ Tehdit sezerse ayaklanıp izliyor, yabancı çocuklar gibi ileri giderlerse saldırganlaşıyor; tehdit sezmezse oturup yayılıyordu. O hırçın, o deli köpek birdenbire uysal bir Golden köpeğine dönmüştü. Nasıl olduğunu anlayamadık. Doğasına bile ters davranıyordu. Süre yaklaşınca ve sonuç müthiş olunca dedeni tekrardan aradım.”
“ Çok merak ettim ne dediğini.”
“ Köpeğin o kadar dar bir alanda, doğal olarak çok gergin ve stresli olacağını söyledi. Ben onu ne kadar yürüyüşe de çıkarsam, saatlerce de sevsem gününün büyük çoğunluğunu o daracık alanda geçiriyordu, haklıydı. Bu yüzden onun yaşam alanını büyütmeyi önermiş bana. Yaşam alanını büyüterek ona bir nefes bahşetmemi sağladı adeta. Hayvanın stresi azaldı, yürüyüşlerde bile başka köpeği olanlara karşı uysalca yaklaşmaya başladı. Deden de şöyle düşünmüş: Dar bir odada günümün büyük bir kısmını geçirirsem nasıl hissederim, bunun çözümü ne olabilir demiş. Cevap işte bu olmuş. Novel’e bambaşka bir yaşam armağan etti. Eminim öldüğünü duyunca çok üzülecek.”
Açıkçası ağlamaklı oldum ama kaide kesindi işte, öyle kolay ağlamak yoktu.“ Teşekkür ederim bana da anlattığın için. Böylece insana yardımcı olmakla, bir hayvana dokunmak arasındaki benzerliği görmüş oldum.”
“ Öyle aklıma geldi, iyi köpekti Novel, ama ben onu hep bu değişimiyle hatırlayacağım. Hadi eve dönelim. Biraz film izleriz.”