Connect with us

Haber

Klaros Dergisi’nin son sayısı “Sanat ve Alevilik” ve “Abdülkadir Budak” dosyasıyla çıktı!

Klaros Dergisi’nin son sayısında birbirinden değerli sanatçılar ve müzisyenlerle yapılmış söyleşilerin yanında, yazarların dosya kapsamında sıkı, teorik, bilgilendirici yazılarına da yer veriliyor.

Osman Namdar, “Ortodoks İslam ve Alevilik Üstüne” başlıklı yazısı, İslam içindeki farklı mezhepler ve Alevilik arasındaki farkları ele alıyor. Heterodoks ve Ortodoksilik kavramları ile Alevilik inancı ve Aleviliğin tarihsel süreç içindeki mağduriyetini konu ediniyor.

“Ben De Bu Yayladan Şah’a Giderim: Pir Sultan Abdal” başlıklı Aydan Yalçın imzalı yazı, Aleviliğin Pir Sultan Abdal’ın şiirlerini yansımasını ve Pir Sultan’daki Şah sevgisini ele alıyor.

“Boşa Koydum Dolmadı, Doluya Koydum Almadı” başlıklı yazısıyla Korkut Akın, Anadolu’nun kültürel yapısını ve bu yapının içindeki Aleviliğin mağduriyetini, sanat-siyaset ilişkisinin kaçınılmazlığını, Alevilerin barış ve demokrasi mücadelesini, sözlü kültür ve “boş-dolu” metaforu üzerinden anlatıyor.

A.Galip, “7 Ulu Ozan” başlıklı yazısında Alevilikteki “7” sayısının sembolik değerine ve “7 Ulu Ozan” anlayışına anlamsal açıdan bir girizgâh yapıyor.

Cemal Atay Genç, “Alevi Ontolojisi Üzerine Üç Kısa Tez” başlıklı yazısıyla Alevi Tinselliği’nin temel yapı taşlarını Spinoza’dan hareketle kategorilendiriyor.

Zeynep Kurada, derginin söyleşi yükünü omuzlamış durumda…

Dertli Divani, gerçek adıyla Veli Aykut, Aşık Büryani’nin oğlu olarak büyümüş ve 12 yaşında babasının curasını çalmaya başlamış bir ozan. 1978’de Emrullah Ulusoy ve Bektaş Ulusoy’un katıldığı bir cemde “Dertli” ve “Divani” mahlaslarını almış. Divani, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancını en iyi ulu ozanların deyişleriyle ifade edildiğini belirtiyor. Şair, Alevi sanatçı olmanın zorluklarından ve cahil insanların önyargılarından bahsediyor ve insan olmanın önemini vurguluyor:

“Alevileri, cahil ve yobaz insanların tarih boyunca öcü gibi göstermeleri, bilinçaltına yerleşen önyargılar kadar acı ve sancılı daha ne olabilir ki… Bunun da çözümünün yolu, Yunus Emre’nin “gelin tanış olalım / işi kolay kılalım / sevelim sevilelim / dünya kimseye kalmaz…” dizelerinin hayat bulmasından geçiyor. Önce insan olmak gerekiyor. Asıl önemli olan budur.”

Zeynep Kurada bu kez hüzünlü sesiyle bilinen Zeynep Karababa ile söyleşiyor. Karababa, Alevi tarihinin zenginliği ve yaşanan acılar üzerine hüznünü ifade ediyor. Karababa, bu içtenlikli söyleşide tarihsel olayların ve aile geleneğinin sanatındaki yansımalarını anlatıyor. Şurası açıktır ki hüzün, Karababa’nın sesine ve gözlerine yansıyor; bu duygu, onun sanatında derin bir iz bırakıyor. Karababa, Alevi müziği ve deyiş geleneğini sürdürme konusundaki kişisel yolculuğunu Kurada ile paylaşıyor:

“Hüznüm tabii ki tarihseldir. Bu coğrafyadaki Alevi tarihine baktığımızda Pir Sultan’a kadar giden tarihsel zenginlik, derinlik, katliamlar, ötekileştirmeler, dışlanmışlık, yok edilmeye çalışılan, hala günümüzde bile katliamlara uğrayan bir kuşağın bireyleri olarak bunlardan etkilenmemek mümkün değil tabii ki.”

Zeynep Kurada, Şair Sema Güler ile söyleşisinde Güler’in duygu ve düşünce dünyasına taşıyor okuru. Sema Güler, sanatın ve sanatçının, kaba ve sert bir dünyada varoluşsal sorunlarla yalnız bırakıldığına dikkat çekiyor. Güler, zamanın ve egemenlerin gölgesinden savaşarak, özüne sakladıklarını doğaya ve insanlara aktarmak istediklerini ifade ediyor. Söyleşide, edebiyatta ötekileştirme ve bu durumun yüzlerce yıllık hüzne nasıl dokunduğu üzerine düşünceler paylaşılıyor.

Zeynep Kurada, Alevi ozanlardan Muharrem Temiz ile kültürel bir sohbet gerçekleştiriyor. Muharrem Temiz, Alevi ocaklarından Zeynel Abidin Ocağı’na mensup, Arguvan ilçesine bağlı Minayik köyünde doğmuş. Dedesi ve babası gibi inanç önderleri olan Temiz, yol içinde ve konservatuar eğitimiyle müzikal mirası devam ettiriyor. Temiz, sanatını hüzünle harmanlayarak, Alevi tarihinin zenginliğini ve derinliğini yansıtıyor. Temiz, gelecekte de kültürel çalışmalarına devam ederek, müzikal mirası sonraki kuşaklara aktarmayı hedefliyor. Söyleşi, Muharrem Temiz’in yaşamı, sanatı ve Alevi kültürüne olan bağlılığı üzerine derinlemesine bir bakış sunuyor. Temiz’in müziğe olan tutkusu ve bu alandaki çalışmaları, Alevi müzik geleneğinin korunması ve yayılması açısından önem taşıyor.

Zeynep Kurada bu kez başka bir söz-saz ustası bir sanatçı olan Cengiz Özkan’ı sohbete konu ediniyor.  Cengiz Özkan, müziğe olan ilgisi babasının etkisiyle başlamış ve 9 yaşında cura çalmaya başlamış. Özkan, müziği, sazı ve sözü ile Alevilik kültürünü yansıtan bir sanatçı olarak tanımlıyor. Bilgiye ulaşmanın kolay olduğunu ancak usta-çırak ilişkisinin ve muhabbet kültürünün önemini vurguluyor. Söyleşi, Cengiz Özkan’ın sanat hayatını, müzikal geçmişini ve Alevi kültürüne olan bağlılığını detaylandırıyor.

“Ötekileştirmek,” toplumsal yapı içinde şiddetin bir biçimi olarak tanımlanır. Sınıfsal ve ulusal baskılar, ötekileştirmenin temel nedenlerindendir. Toplumsal hiyerarşi, insanları türsel eşdeğerlikten düşürerek ötekileştirir. Ötekileştirilenlerin özgürleşme adımları, ötekileştirme nedenlerini ve kendi pozisyonlarını anlamalarıyla başlar. Kemal Çalgan’ın “Ötekiliğin Özelleştirilerek Nesneleştirilmesi” başlıklı yazısı, ötekileştirmenin toplumsal yapılar ve bireyler üzerindeki etkilerini ve bu durumun üstesinden gelme yollarını ele alıyor.

Sabit Kemal Bayıldıran, “Alevi-Bektaşi Şiirinin Kapısına Anahtar” başlıklı yazısında edebiyatta heterodoksi olgusunu Yunus Emre’den başlatarak Alevi-Bektaşi şiirinin edebiyata yansıyan temel temalarını ele alıyor.

Edip Harabi, 1835-1916 yıllarında yaşamış, Bektaşi inançlarını işleyen ve yergi ağırlıklı nefesleriyle tanınan bir şairdir. Hece ve aruz vezinlerinde yazdığı şiirlerde döneminin şair ve bilginlerince övülmüş, Bektaşi tekkelerinde okunarak yaygınlık kazanmıştır. Nefesler, Alevi ve Bektaşi müziğindeki başlıca form olup, On İki İmam ve tarikat büyüklerine övgüler içerir. Harabi’nin Divan’ındaki en önemli şiirlerden olan Vahdetname, tasavvufi felsefeyi kısa ve yoğun bir biçimde anlatır ve tasavvuf edebiyatına yeni bir soluk getirir. Celal İnal, “Bir Tasavvuf Şairi Olarak Edip Harabi”yi Klaros okurlarına tanıtıyor.

İlhami Yazgan, “Bir Bektaşi Hikâyesi” başlıklı yazısında, Ömer Seyfettin’in yazdığı bir Bektaşi hikâyesi olan Deli Murat’ın sünnileştirilerek değiştirildiğini Kissling’in iddialarını destekleyerek açıklıyor ve bu hikâyenin Bektaşi dünyasına ait olduğunu savunuyor.

Medet Dilek’in “Sinemada Birkaç Damla Alevilik”,

Mehmet Utku Şentürk’ün “Türkiye Sinemasının Alevilerle İmtihanı”,

Mesut Kara’nın “Bu Ülkede Aleviler De Varmış: Türkiye Sineması’nda Alevilik” başlıklı yazıları 1980’den bugüne sinemamızın Alevilere yönelik temsiliyeti olan başlıca filmleri (O Da Beni Seviyor, Başka Semtin Çocukları ve Saklı Hayatlar, Bir Ses Böler Geceyi vd.) konu edinerek “Alevilik-Sanat-Sinema” ilişkisine dikkat çeken yazılarıyla öne çıkıyor.

“Fırtınada Ormanı Konuşturmak” başlıklı yazısıyla Ahmet Günbaş, şair Çağın Özbilgin’in Klaros Yayınları’ndan çıkan şiir kitabının iç bileşenlerine ve iç evrenine yönelik izlenimci algılarını kaleme alıyor.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir